On Kasım’da çocuklar yönlendirilir, Ata Puta tazim ya da secdeye
Gereğini yapmayan hor görülüp, uymaya zorlanır aynı resmi çizgiye
Çocuk zihinlere yönelik ideolojik işgaller, onu katletmekten beterdir
Gazze’de bombalanan çocuklar bile, böyle zihnî bir işgalden âzâdedir
Yüz yıldan bu yana devam eden aynı zulmün bugün hâlâ devam ettiğini, üstelik on yıllardır süregelen putun önünde tâzim ve rükû safhasından son yıllarda artık çocukları puta secde ettirme safhasına gelinen bir süreçten geçtiğimizi ibretle gözlemliyoruz.
Toprak ve Cana Yönelik İşgal ve Katliam mı, Yoksa Zihinlere ve Ruhlara Yönelik İşgal ve Baskı mı Daha Beter Sonuçlara Yol Açar?
İşgal ve kuşatma altındaki Gazze’nin çocuklarının bombalarla vahşice katledilmesine haklı olarak üzülenler, nedense yüz yıldır ve halen kendi çocuklarının zihinleri ‘putperest, laik, kemalizm dini’nin işgali altında olmasına ve fıtratlarının bozularak ruhlarının öldürülmesine sessiz kalıp idare ediyorlar. Gazze’deki katliama karşı hiç değilse eylem yaparak haklı bir protestoyu yükseltenler, Kemalist, resmi ideolojik büyük zihinsel vahşete karşı ise hiçbir mücadele gereği bile duymadan, çocuklarını bu putperest öğütüme teslim ediyorlar.
Bugün yine on Kasım, çocuk zihinlere yönelik resmi ideolojik işgal sürüyor
Gazze’de çocuklar katledilirken, Türkiye’de zihinsel işgal fıtratları çürütüyor
Gazze’deki siyonist katliam, çocuğun dünya hayatına son verir, ama ahireti cennettir
Kemalist Türkiye’de, zihni işgal edilip ruhu öldürülenin, dünyası da ahireti de zillettir
Toprak işgali ve katliam dünya hayatına, zihinsel işgal ve saldırı dâreyne zarar verir
Öldürülen Gazze’li çocuğa ağlayan, farkında değil, kendi çocuğu ahiretini de yitirir
Rabbimizin hükmü, ‘haksız yere cana kıymak zulümdür, fitne ise katilden beter’
İnsanı şirke zorlayan kemalizm fitnedir, bu zihnî işgal, ruhları çürütmeye yeter
Terörist İsrail, Batı’nın silahıyla toprakları işgal ederek, katliama imza atar
Türkiye, aynı Batı’nın seküler kültürüyle zihinleri işgal edip, fitneye yol açar
Birincisi dünya hayatını yok etse de zihni hür, imanı güçlü kalır muhatabın
İkincisinde çoğunluk, dünyasını da ahiretini de kaybeder fitnesiyle tağutların
Gazze’li çocukların çoğu büyürse mücahid olur, güçlü imanıyla işgalciye direnir
Türkiye’de ruhu kirletilen çoğunluk, büyürse zalime meyledip ateşe sürüklenir
Gazze’de zihni hür yetişenlerin çoğu, Allah’tan başkasına eğilmemeyi öğrenir
Allah yolunda mücadeleye adanıp, en güçlü silahlara iman gücüyle gâlip gelir
Türkiye’de laik öğütüm fitnesiyle yetişen çoğunluk, egemen tağuta kulluk yapar
Sekülerizmin işgal ettiği zihinle şeytanın yolunu izler, Ata puta ve hevasına tapar
İşgal ve katliama muhatap Gazze’de bombalarla katledilen çocuklar
Gazzeli çocukların enkaz altından çıkanları bile, daha vücudunun yarıdan fazlası enkaz alındayken serbest kalan şehadet parmağını kaldırıp tevhid kelimesini dile getirerek imanını haykırıyor. Aynı yaştaki Türkiyeli çocukların çoğunluğu ise, maalesef tevhidin ne olduğundan bile habersizken Atatürk hakkında çok şeyi ezbere okuyuveriyor. Diyanet Çocuk dergisi bile Atatürk’ü ve laik Kemalist zulmün 100. yılını kapak yaparak yayınlanıyor. Kur’an ve Din Kültürü ders kitabı dahil bütün ders kitaplarının ilk sayfalarında Atatürk resmi ve gençliğe hitabesine yer verilmiş bulunuyor. Özellikle Türkçe kitabı başta olmak üzere ders programında ilaveten resmi ideolojinin seküler kutsalları ve Kemalist kültür empoze ediliyor.
Bütün ders kitaplarının ilk sayfalarına Atatürk resmiyle birlikte yerleştirilen ‘Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ başlıklı metin ise, İslam’ın akîdevî ve ümmetçi ilkelerine aykırı, Türkçü ve seküler ulusçu bir içerik taşımaktadır. Bu metinde, zihinleri işgal edilen çocuklara, ümmet karşıtı ulusçu bir yaklaşımla, ‘mevcudiyetinin yegâne temelinin Türk istiklali ve laik Kemalist Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek olduğu’ empoze edilmekte ve bunun için ‘muhtaç olduğu kudretin’ kaynağı olarak, yine ırkçı, Türkçü bir yaklaşımla ‘damarlarındaki asil kanda mevcut olduğu’ vurgusu yapılmaktadır. Aslında aynı Türkçü, ırkçı vurgular, Gazisi’nin izinde yürüdüğünü sık sık tekrarlayan Erdoğan’ın bütün Malazgirt konuşmalarında ve bizzat yazdırıp bestelettiği Malazgirt Marşı ile Yüzüncü Yıl Marşı’nda da fazlasıyla bulunmaktadır.
Çocuklar o kadar kuşatılmış bir vaziyetteler ki, 100 yıldır pozitivist, laik, Batıcı, Türkçü ulusalcı ve İslam karşıtı bir lider olan Atatürk sevgisi ve onun seküler kültür ve ilkelerine bağlılığa dayalı resmi ideolojisiyle (yani kemalizm diniyle) ilk okuldan itibaren çocukların zihinleri işgal edilip esaret altına alınmaktadır.
Üstelik Gazze ve Filistin işgali ve katliamların sona ermesi de, Kudüs, Mescid-i Aksa, Mekke ve Kabe’nin kurtuluşu da, öncelikle ümmetin vahiyle inşa olup tevhidî niteliğini kazanarak tekrar izzetli günlerine kavuşmasından ve ümmet coğrafyasının Ankara, Kahire, Tahran, Riyad ve Bağdat’ın temsil ettiği bölge ülkelerinin İslam ile yönetilmesinden geçtiği dikkate alınmalıdır. Bu sebeple de öncelikle her mü’minin kendi halkını zihnî ve kültürel işgallerden kurtarıp İslâmî yönetimlere kavuşturma mücadelesine yoğunlaşması gerekmektedir. Yani kendini Müslüman olarak tanımlayan bütün halkların terk ettikleri Kur’an’a dönerek vahiyle arınıp tevhid eksenli bir inşa gerçekleştirmek suretiyle tevhidî zindeliği ve izzeti yeniden kazandıracak Kur’anî bir inkılâp yaşamaları ve böylece Allah’ın vâdettiği yardıma müstahak olmaları gerekmektedir.
Özetle Gazze işgal ve katliamı için siyonist katilleri protesto edenlerin büyük çoğunluğunun kendi ülkelerinde egemen olan ve şirkle hükmeden tağutî sistem ve yönetimlerin destekçiliğini yapma zilletini bırakıp çocuklarının zihinlerini işgal edip şirk kültürüne yönlendiren sistemle mücadeleyi de gündemlerinin birinci maddesi yapmaları gerekmektedir. Aksi takdirde, bir taraftan laik seküler iktidarların yaptığı gibi sadece gaz alma işlevi görüp toplumdaki siyonist karşıtı öfkeyi yatıştırıp siyonist terörist İsrail ile işbirliği halinde olan iktidarları ayakta tutarak, sonuçta işgal ve katliamlardan da sorumlu olma konumuna sürüklenmekten kurtulamayacaklardır. Diğer taraftan da ümmetin tekrar vahiyle inşa edilip İslam ümmeti vasfını kazanmasını da, İsrail dostu küfür rejimlerinin yıkılmasını da geciktirip, yeni nesillerin zihinlerinin İsrail destekçisi emperyalist Batı kültürünün taklidçisi seküler resmi ideolojiyle işgal edilmesinin sürmesine hizmet ederek, sonuçta yaşanan zilletin de işgal ve katliamların da sürmesine katkı sunmak konumuna düşeceklerdir. Bugün çoğunluk İslamî gruplar zaviyesinden yaşanan, (istedikleri kadar slogan atsınlar) işte böyle bir suç ortaklığından başkası değildir.
Öncelikle her akıl sahibi bilir ki, iktidarlar protesto mitingi yapmaz, icraatlarıyla konuşurlar; işgalcilere ve katillere tavır koymakta, insan haklarını savunmakta ve katliamları önlemek konusunda gerçekten samimi iseler, zalimlere karşı yapacakları şey, onları etkileyecek bazı yaptırımlarda bulunmaktır. Başta, İncirlik üssüne İsrail dostu TC bayraklarıyla göstermelik bir konvoy düzenleyerek gaz alma görevini yaparak iktidarı rahatlatan İHH olmak üzere, ‘Haksöz’/Özgürder, ‘İnsan ve Değeri Hareketi’, ‘İnsan ve Medeniyet Hareketi’ ve benzerleri, Hak, insan ve değer adına ne varsa kirletip çürütmüş olan bir iktidarın yandaşı olan kuruluşlar, daha bir buçuk ay önce katil Netenyahu ile el sıkışıp, siyonistlerin Gazze halkından çaldığı doğal gazı İsrail gazı olarak Avrupa’ya taşımak için anlaşan ve onu Türkiye’ye davet eden İsrail dostu Erdoğan’ın gaz alma mitingine de hep birlikte katılıp Müslümanları da çağırarak, kitlelerin gazını almada Erdoğan’a yardımcı oldular. Ayrıca Erdoğan’ın gaz alma mitinginde, ulusal bayraklar altında Mustafa Kemal’e saygı duruşunda bulunmak konumuna düşürülmeyi bile hazmettiler.
Bu gruplar, sözüm ona sürekli sokaklarda Gazze’deki işgal ve katliama karşı çıkarak İsrail aleyhine slogan atıp ‘Kürecik ve İncirlik kapatılsın’ diye bağırıyorlar ve yaklaşık on beş yıldır hakikati ayaklar altına alarak ‘mü’min, muvahhid, Müslüman ve ümmetin umudu’ olarak niteleyip kitleleri de ‘Allah ile aldatarak’ şartsız destek verdikleri Erdoğan, hiçbir taleplerini ciddiye almamaktadır. Buna rağmen yıllardır verdikleri desteğin karşılığını isteyip Sarayın önünde eylem yaparak ‘Kürecik ve İncirlik Amerika ve İsrail’e hizmet vermek konumundan çıkarılıp kapatılmadan buradan ayrılmayacağız ve bir daha bu iktidara destek de vermeyeceğiz’ bile diyemediler. Tabii ki, destekledikleri iktidar, bu üsleri ve benzeri ABD ve NATO üs ve tesislerini kapatmadığı, bunlar İsrail ve destekçisi ABD’ye hizmet vermeyi sürdürdükleri için de hem Erdoğan’ın hem de onu destekleyenlerin elleri Gazzeli masumların kanlarına bulaşmaya devam etmektedir.
Laik Kemalist TC ulus devletinde tâğutî resmi ideolojiyle zihinleri işgal edilip öğütümden geçirilen ve Ataputa tapınmaya zorlanan çocuklar
Yaklaşık 100 yıldır devam eden bu Batıcı, laik, Kemalist ve İslam karşıtı resmi ideoloji dayatması, özellikle ‘suret-i haktan’ görünüp toplumu ‘Allah ile aldatarak’ daha etkili biçimde laikleştiren AKP iktidarında, birçok Müslüman (!) grubun da sadık desteği sebebiyle daha yaygın bir çürüme ve yozlaşmanın yaşanmasına sebep olunmuştur. Yukarıda bazı görsellerden de anlaşılacağı üzere, çocuk zihinler, seküler ideolojik işgallere muhatap olmaya ve temiz ruhlar kirletilip katledilmeye devam edilmektedir. Hem de Müslüman olduklarını iddia edenlerin destekleriyle.
Bu vesileyle bütün eğitimcilere, öğretmenlere ve insânî erdemlerini biraz da olsun korumayı başarabilenlere bir daha seslenerek diyoruz ki; Biz Müslümanlar nasıl hiç kimseye dinimizi zorla kabul ettirmeye çalışmıyor ve dinimize göre yaşamaya zorlamıyorsak ki Yüce Rabbimiz bunu yasaklamıştır, bize de hiçbir dinin/ideolojinin dayatılmasına ve bizi başka dinlerin ilahları, putları önünde tazimde bulunmaya, onların dini törenlerine katılmaya hiçbir güç zorlama hakkına ve yetkisine sahip değildir ve biz bunu asla kabul etmiyoruz. Ama on yıllardır ve halen bu zorbalığı ısrarla yapmaya devam eden zalimler tağuttur ve tağutları reddetmek ise imanî sorumluluğumuzdur.
Ey eğitimciler, öğretmenler!
Artık yeter deyiniz ve kemalizm dininin zulmünü icrada bir âleti konumunda olmaya son veriniz. Kemalizm dininin maşalığını yaparak körpe zihinlere, temiz fıtratlara ve temiz ruhlara yönelik bu cinayetin cellâtları olmaya itiraz edip insânî erdemlerin gereğini yerine getirerek insanlık onuruna sahip çıkınız.
Ülkemiz insanına, toplum mühendisliği yapılarak zorla “Kemalist” ideoloji istikametinde şekil verilmeye, eğitim siteminde baskı ve şiddet kullanılarak, korku salınarak tek tip insan yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Okullarda, körpecik ruhlarda ve zihinlerde, vicdanlarda fırtınalar koparacak derecede ciddi tahribatlar yapılmakta, tertemiz fıtratlara müdahale edilip kirletilmekte, insanlarımızın, çocuklarımızın özgür olması gereken iradeleri ve şahsiyetleri yok edilip, ipotek altına alınmaktadır. Başlangıçta tertemiz olan fıtratlar, bu baskıcı, dayatmacı seküler eğitim sonucunda ve diğer baskıya dayalı toplumsal süreçlerde bozulmakta, insanlarımız niteliksiz ve şahsiyetsiz yığınlar haline dönüştürülmektedir.
Çıkarlar ve korkular belirleyici hâle gelmekte ve insanlarımız “olduğu gibi, inandığı gibi görünmek” halinde başlarına gelecek zulmü iyi bildikleri için, ikiyüzlülüğe, sahtekârlığa, yalana sığınmak mecburiyetini hissetmektedirler. Bir süre sonra bu tercih kalıcı hâle gelmekte ve insanlar bu bozgun halini kanıksamakta ve bu ikiyüzlülüğü, yalancılığı doğal bir hal gibi yaşamayı sürdürmektedirler. Bu ikiyüzlülük ve sahtekârlık, hiçbir ülkenin atasözlerinde yaşanmayacak şekilde “atasözleri” alanında bile boy gösterebilmektedir. “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek gerekir” , “ite dalanmaktansa çalıyı dolanmak yeğdir”, “yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır” gibi pek çok “atasözü” de bu ikiyüzlülüğü yansıtan ve teşvik eden bir rol oynamıştır.
Sonuçta bu ülke insanının çok büyük ekseriyeti, niteliksiz, şahsiyetsiz ve ikiyüzlü hâle gelmeye zorlanmış, büyük çoğunluk yalan söyler, ikiyüzlülükle birbirine karşı sürekli rol yapar hale getirilmiştir. İlkokuldan parlamentoya kadar, insanlar çoğunlukla ikiyüzlülüğü ve yalan söylemeyi, korku sebebiyle ve çeşitli hesaplarla tercih etmekte, inanmadıkları değerlere bağlılık sözleri vermektedirler.
Okullarda resmi ideoloji adına baskı yapılmasa, çocuklar kendi hür iradeleri ile bu husustaki tercihlerini yapabilecek, istedikleri din ya da ideolojiyi hiçbir baskı altında kalmadan özgürce seçerek, dileyen pozitivizmi yani laik Atatürkçülüğü, dileyen İslam’ı, dileyen Hıristiyanlığı, Yahudiliği ya da sağcılığı, solculuğu vb benimseyip ona göre hayatını düzenleyebilecektir. Ancak o zaman, kimsenin kimseye bir ideoloji ya da dini dayatmadığı, farklı din ve ideolojileri benimseyen insanların birbirinin haklarına saygı gösterdiği, farklıların arasında tarihte Müslüman toplumlarında yaşandığı gibi iyi komşulukların ve iyi arkadaşlıkların kurulduğu görülecektir. Böyle özgür bir ortamda ise, çocuklarımız, insanlarımız, oldukları gibi görünmekten korkmayan, ikiyüzlülükten uzak, erdemli, tutarlı şahsiyetler haline gelebilecek, sonuçta daha sağlıklı ve barışçı bir toplum yapısı ortaya çıkabilecektir. Ülkemize görece ve kısmen de olsa, daha huzurlu ve daha barışçı bir ortam, ancak böyle insan haklarına saygılı yaklaşımlarla getirilebilecektir. Bunda da herkesten çok eğitimcilerin sorumluluğu vardır.
Ey eğitim kadrolarında yer alan öğretmenler! Eğer insanî fıtratınızı hâlâ koruyorsanız, vicdanınızda hâlâ temiz bir alan kaldıysa dürüstçe cevap verin.
Eğitim sisteminin, çocuklarımıza resmi ideolojinin zorla empoze edildiği bir zemin ve baskıyla beyin yıkaması yapan bir “öğütüm” aracı olarak kullanılması sizce doğru mudur? Despotizmin, diktatörlüklerin egemen olduğu ülkeler haricinde, dünyanın bütün ülkelerinde, özellikle Türkiye’nin üyesi olmaya ve taklid etmeye çalıştığı Batı’da, en azından kendi çocuklarına özgür ve şahsiyetli bireyler olmalarını sağlayacak imkânlar tahsis edilmekte, eğitim sisteminde onlara ideoloji dayatılmamakta, matematik, fizik, dil, fen ve sosyal bilgiler öğretilmekte, bilgiye ulaşmanın yol ve yöntemleri gösterilmektedir. Hangi dini ya da ideolojiyi tercih edecekleri ve bunun bilgilerine nasıl ulaşacakları konusu ise, doğrudan aileye ve çocuğa ait dokunulmaz bir hak ve özgürlük alanı olarak kabul edilmektedir. Üstelik bu temel hak, mazlum halklar açısından görünüşte de kalsa, sözüm ona insan hakları sözleşmeleri ve o ülke anayasalarının da güvencesi altına alınmış bulunmaktadır. En azından kendi çocukları bakımından Batı’da durum budur.
Neden bizim çocuklarımız da, emperyalist Batının en azından kendi çocuklarına sağladığı böyle imkânlarla ve hür ortamlarda kendilerini geliştirme vasatına sahip olmasınlar? Neden onlara illâ bir resmi ideoloji zorla ve zorbalıkla kabul ettirilmeye çalışılır ve hatta bilgi ve ilimden daha çok, neden bu ideolojik dayatma öne çıkarılır? Üstelik Batının kendi çocukları için uyguladığı insan haklarını alacaklarına, dayatılan resmi ideoloji Batı’nın yoz seküler kültürünün kötü bir taklidinden başka bir şey de değildir. Neden bilgi bakımından ve dersleri açısından çok iyi olan bir öğrenci dahi, resmi ideoloji dayatmasına teslim olmadığında birden düşman gibi algılanarak, şiddet ve tehditle üzerine varılır ve dışlanır? Bütün bunları vicdânî ve insânî değerlerle ve eğitim anlayışıyla bağdaşır buluyor musunuz?
Ey Müslümanlar!
Biz Müslümanlar için, laik-ulusalcı Kemalizm dininin, putperestlerin ibadetlerini andıran ritüellerine ve bu dinin resmi yas ve anma törenlerine, resmi bayramlarına katılıp putlaştırılan seküler kutsallarına tâzimde bulunmak, onları saygı ve sevgiyle anmak, akîdemize açık biçimde aykırıdır ve bu bakımdan çok daha büyük bir cinayeti oluşturmaktadır. Bu yüzden de söz konusu büyük zulme asla teslim olmamak ve sonuna kadar mücadele etmek en başta gelen imânî sorumluğumuzdur. O halde, Rabbimizin emrine uyarak çocuklarımızı ateşten koruyucu tedbirleri almak (Tahrim, 6) ve körpe zihinlerini bu ideolojik, kültürel işgalden korumak için sürekli bir mücadele ve seferberlik halinde bulunmalıyız.
Bir yandan bu ideolojik öğütüme ve zihinlere yönelik seküler işgale son vermek için ortak akıl ve ortak irade oluşturup güç birliği yaparak sürekli bir mücadeleyi gerçekleştirmeliyiz. Diğer yandan da sonuç alana kadar, çocuklarımızın gerek bu ideolojik eğitimden gerek seküler sapkın medya ve sosyal medya mecralarından kapacakları virüslerden çocuklarımızın zihinlerini arındırmak ve bu virüslere karşı onları bilinçlendirmek için evlerimizi birer arındırma merkezleri ve Kur’an mektepleri haline dönüştürmeliyiz.
Geçmişte tevhidîlik vasfı taşıdıkları halde AKP destekçisi olup istikamet krizine girmiş bulunan gruplara ve iktidar tabanını oluşturup kendilerini İslam’a nispet eden diğer kitlelere bir çağrıyla bitirelim: Desteklediğiniz Erdoğan Gazze için tıpkı sizler gibi sadece protesto sloganları atmakla yetindi. Son açıklamasında ‘Batılı ülkeler İsrail’in katliamını uzaktan seyrediyor’ demiş, kendisi ve diğer bölge ülkelerinin yöneticileri de onlardan farklı olarak ‘yakından seyrediyorlar’. Sizler de onları seyrediyor ve desteklediğiniz iktidara bu tutumu sebebiyle ciddiye alınacak hiçbir tepki vermiyorsunuz.
Ey iktidar destekçisi ‘Müslümanlar’ ve muhafazakâlar!
Hadi iktidarınıza söz geçirip Gazze için İsrail’e bir yaptırımda bulunmasını sağlayamıyorsunuz ve bu sebeple sadece İsrail’i protesto ile yetiniyorsunuz, peki hepinizin çocukları, torunları bu ülkede 21 yıldan beri de sizin destek verdiğiniz iktidarınız tarafından zihinleri laik Kemalist resmi ideolojinin işgaline muhatap olduğu, temiz fıtratlar kirletilip ruhları öldürüldüğü halde, neden ciddi bir şeyler yapmıyor, iktidarınızı bu zihin işgaline ve ruhlara yönelik vahşi katliamına son vermeye zorlamıyorsunuz? Erdoğan, ‘laiklik İslam ile bağdaşır’ dedi sustunuz, ‘Din bireyseldir, paranın dini imanı olmaz’ dedi sustunuz, sürekli laik politikaları ve laik devlet ile kurumları için ‘İslam’ı araçsallaştırdı’ sineye çektiniz, ciddiye alınacak hiçbir tepki vermediniz. Neden bu konularda ciddi eleştiriler getirerek, İslam’a zarar veren bu tür söylem ve politikaları sürdürürse desteğinizi çekmekle ve eğitimdeki bu seküler ideolojik vahşete son verilmedikçe Saray’ın önünde, bitmeyecek eylemler yapmakla tehdit etmiyorsunuz? Bunları yapmadığınız ve bu iktidara desteğinizi de sürdürdüğünüz takdirde, sizler hem Batı destekli İsrail’in Kürecik ve İncirlik’ten yararlanarak Gazze’li çocukları katletmesinden, hem de sizin desteklediğiniz iktidarın Türkiye’de çocuk zihinlere yönelik ideolojik işgal ve katliamından, dolaylı olarak sorumlu olacağınız ve Allah katında hep birlikte hesap vereceğiniz ihtimali üzerinde düşünmelisiniz.
Rabbimiz, Gazzeli çocukları, terörist İsrail bombalarının vahşetinden, Türkiyeli çocukları da Kemalizm dininin dayatmalarıyla zihinlerinin işgal edilip ruhlarının öldürülmesinden muhafaza eylesin. Bizlere de ümmetin bütün çocuklarının korunması, zulmün ve zalimlerin def edilmesi konusundaki insânî ve İslâmî sorumluluklarımızı idrak edip gereğini hakkıyla yerine getirerek razı olacağı kullarından olmayı nasip etsin.
Mehmet PAMAK
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.