Ana Sayfa / Mehmet Pamak / Konferans / “Yaratılış Gayemiz, Dünya İmtihanımız ve İmanî Sorumluluklarımız”

“Yaratılış Gayemiz, Dünya İmtihanımız ve İmanî Sorumluluklarımız”

İLKAV’ın 16 Haziran 2023 tarihli Cuma konferansında yapılan “Yaratılış Gayemiz, Dünya İmtihanımız ve İmanî Sorumluluklarımız” konulu konuşmanın tam metni aşağıdadır:

 

Yaratılış gayemiz yalnız Allah’a kulluk

  • Zariyat, 51/56

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ

56 – Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.

  • Enbiya 21/25

وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا نُوحٖى اِلَيْهِ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنَا فَاعْبُدُونِ

25 – Senden önce hiç bir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: “Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin.”

  • Ankebut 29/57

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

29.57 – Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra bize döndürüleceksiniz.

Hidayet Rehberimiz ve Hayat Programımız Olan Kur’an’dan İmtihan Olmaktayız

Kur’an hayat ve imtihan kitabıdır:

  • Zuhruf 43/44

وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْپَلُونَ

43.44 – Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.

  • Kamer 54/17

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

Ve legad yessernel gur’âne lizzikri fehel mim muddekir.

54.17 – Andolsun biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu? (Aynı surede 4 defa tekrarlanır)

  • Ankebut 29/2

اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

29.2 – İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?

  • Mülk 67/2

اَلَّذٖى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْغَفُورُ

67.2 – O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.

Muhteşem evren senaryosunda insana verilen rol, sadece Allah’a kulluk yapması ve evrenle, hemcinsleriyle kuracağı ilişkide, evrendeki her şeyin rolünü kaderini belirleyen mutlak güç olan Allah’ın kendisine vermiş olduğu kulluk rolüne sadakat göstermesi ve vahiyle verilen emirlerine tıpkı evrendeki her şey gibi riayet etmesidir.

  • En’am 6/155

وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

6.155 – Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap’tır. Şu halde O’na uyun ve korkup sakının. Umulur ki esirgenirsiniz.

İslam, tam anlamıyla teslimiyettir.

  • En’am 6/162

قُلْ اِنَّ صَلَاتٖى وَنُسُكٖى وَمَحْيَایَ وَمَمَاتٖى لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

6.162 – De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”

163. “Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim”

Allah ve Rasûlünden bir mesele hakkında bir nas, emir, hüküm bize ulaşmışsa aynı konuda yeni ve başka bir tercih hakkımız yoktur

-Ahzab 33/36

33.36 – Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdiğizaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur.Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.

Bütün evrene hayat programı takdir edilip emredilmesi

  • Araf 7/54

اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُ … …Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur…

  • Nahl 16/49

وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ مِنْ دَابَّةٍ وَالْمَلٰئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ

16.49 – Göklerde ve yerde olan ne varsa, (hareketli varlık) canlılar ve melekler Allah’a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.

  • Nahl 16/50

يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ

16.50 – Üzerlerinde hâkim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.

Secde etmek-amel etmek:

İnşikak suresi 20-25. ayetlerden anlaşılacağı üzere imanın gereği Kur’an okununca secde etmektir. Secdenin anlamı ise, Allah’a ve kitabı Kur’an’a itaat etmektir. Bunu yapmayanlar, yani “işittik ve itaat ettik”(Bakara 285) demeyenler onu yalanlayanlardır ve onların sonu elim azaptır. Halbuki iman edip salih amel işleyenler (işitip itaat edenler) ise Kur’an okunduğunda secde edenler olup, onlar için kesintisiz bir ecir vardı

84.İnşikak 20-25

20. “Onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?

21. Onlara Kuran okunduğu zaman neden secde (itaat)etmiyorlar?

22. Aksine, inkarcılar yalanlıyorlar.

23. Oysa, Allah, onların sakladıklarını çok iyi bilir.

24. Onlara can yakıcı azabı müjde et.

25. Yalnız, inanıp salih amel işleyenlere kesintisiz ecir vardır”.

İnsana da emredilmesi

  • Casiye 45/1845.18 – Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma.

İki şeyin arasını kesmeyin, fıtrat ve vahiy buluşsun ve arzda adaletle hükmedecek İslâmi şahsiyet doğsun

  • Bakara 2/27  – Rad 252.27 – Ki (bunlar) Allah’ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah’ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır.
  • İnsan temiz bir fıtrat ile doğar, İslam fıtratı üzere doğar
  • “(Rasûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dineAllah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir (Allah’ın insanları üzerine yarattığı fıtrata çevir). Allah’ın yaratışında değişme yokturİşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”[1]
  • Fıtrat da temiz biçimde Rabbimizden geliyor, ona yolunu gösterecek hayat ve hidayet kitabında yer alan vahiy de O’ndan geliyor ve Rabbimiz bu ikisinin dünyada buluşup İslamî şahsiyetin oluşmasını ve halife sorumluluğuyla yeryüzünde adaletle hükmetmesini murad ediyor ve bu ikisinin arasının kesilmemesini emrediyor.(Bakara, 2/27, Ra’d, 13/25-26).
  • Bakın vahiyden uzaklaşarak “iki şeyin, yani vahiyle fıtratın arasını kesenler”, Rabbimizin uyardığı fesada sürüklenmekten kurtulamayarak arzda bozgunculuk çıkarıp “birbirinin kanını döken hayvandan aşağı canavarlıklar”a (Furkan, 25/43) sürükleniyorlar.Bunu açıkça gördüğünüz halde neden akletmiyorsunuz? Vahiyden uzaklaşarak zalimleşen seküler insanlar, bizzat kendileri de “insan insanın kurdudur” sözünü üreterek, bu büyük sapkınlığı itiraf etmiş olmuyorlar mı?
  • Rasûlullah (s) bu konuyu bir hadisi şerifinde şöyle ifade etmiştir:“Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî, Cenâiz 92; Ebû Dâvut, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5.)

İslami şahsiyetin inşası ve Müslim vasfı kazanılabilmesi için Olmazsa olmaz olanlar

  • Allah’ın hakkıyla takdir edilmesi
  • Hac 22/74
    22.74 – Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir.

Allah’a iman etmenin en öncelikli şartı Allah’ı doğru tanımak ve zihnimizde, kalbimizde ve hayatımızda doğru biçimde konumlandırmaktır.Sahih bir imanın oluşması için, öncelikle Allah’ı gerçek nitelikleriyle ve bir ilme dayalı olarak tanımak ve O’na kendisini tanıttığı biçimde iman edip teslim olmak şarttır. Çünkü ilah ve rab edinilmeye layık tek otorite Allah’tır. Bu yüzden çeşitli ilahlar türeterek, Rabbimizden başka varlıklarda ilmî hiçbir dayanağı olmayan zanna dayalı üstünlükler vehmedenler, beşerî ölçüler içinde en büyük bilim adamı unvânını da alsalar cahildir. “Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerinde vekildir. Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. De ki: ‘Ey cahiller! Siz bana Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?” Zümer, 39/62-64.

Bu âyetlerde de ifade edildiği üzere, Rabbimiz, hevâ ve zanna uyup yalan üreterek ve dünyanın geçici menfaatlerini arzulayarak sahte ilahlar ve putlar üretenlerin cahil olduklarını beyan etmektedir.

  • Kur’an’ın hakkıyla okunması

Bakara 2/121

Elleżîne âteynâhumu-lkitâbe yetlûnehu hakka tilâvetihi ulâ-ike yu/minûne bih(i)(k) vemen yekfur bihi feulâ-ike humu-lḣâsirûn(e)2.121 – “Kendilerine Kitab verdiğimiz kimseler, onu hakkıyla tilavet ederler/gereği gibi okurlar. İşte ona iman edenler bunlardır. Ve kimler ki onu inkâr ederlerse işte hüsrâna uğramış olanlar da onlardır.”

Sadece tilavet anlamak ve yaşamayı ihtiva etmeyebilir. Amma “hakkıyla tilavet” anlamayı ve yaşamayı şart haline getirir. Çünkü vahyi tilavet etmenin “Hakkı”, onu anlamak ve yaşamaktır. bu sebeple kitabı “hakkıyla tilavet etmek” onu anlamak, öğüt almak ve yaşamak amacıyla okumaktırBu durum, Cuma Suresi 5. ayetteki “kitap yüklü eşekler” olarak nitelenmenin tersidirAllah Resulü (s) de, bu ibareyi tefsir ederken, “ona gereği gibi uyanlar” şeklinde açıklamıştır. (İbn Hanbel). Bu hal, kitaba iman etmenin temel gereğidir, bu hal üzere olmayanlar ise kitabı inkar ediyorlar demektir ki, “işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridirler”.

Rasûlullah (s) “Hakkıyla tilavet” etmenin uygulamayı da içerdiğini ifade etmesi, şöyle de anlaşılmalıdır: Madem ki, kitabı hakkıyla tilavet, anlamak ve uygulamak amacıyla okumaktır, o halde kitabı doğru anlamak da ancak onu ilk inşa ettiği Rasûlün ve ashabının hayatı ve sünnetiyle bağ kurarak okumayı da içermektedir.

Yani hakkıyla tilavet hem ilk inşa ettiği hayatla bağ kurarak okumaktır hem de bugünkü hayatı inşa etmek üzere, onu bugünkü hayata egemen kılmak amacıyla okumaktır.

Kıraat- Tilavet- Tertil hepsi anlamayı içerir

Anlamadan okumanın adı Arapça’da “teleffuz”dur

– Alak 96/1-5

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذٖى خَلَقَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَق

96.2 – (1-2) Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı.

Vahiy Kitabını, yaratılışla evrenle bağ kurarak oku

Allah’ın kevni (evren-fıtrat) ve vahyi ayetlerinin, Hilkat ve hakikat kitabının okunması ve ikisinin arasının kesilmemesi imani sorumluluğumuzdur

Aksi takdirde hakkıyla tilavet edilmeyen kitap anlaşılarak okunmayan ve terk edilmiş bırakılan bir kitap olur

25.Furkan 30Peygamber dedi ki: “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı terkedilmiş (mehcur) bıraktılar.”

  • Takvanın hakkıyla kuşanılması ve Müslüman olarak ölünmesi

Al-i İmran 3/102

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِهٖ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

3.102 – Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.

Kişi vahiyle belirlenmiş akıdevi ölçü ve hükümlere iman edip benimseyerek mü’min olur.Kalbiyle tasdik edip özümsediğinde bu iman onu iman ettiği, ilke, hüküm ve değerleri yaşamaya ve salih amel işleyerek onunla ahlaklanmaya sevk eder. İşte iman ettiği değerleri, hükümleri, emirleri hayatına hakim kılarak yaşayan mü’min artık Müslim vasfı kazanır. Artık o Allah’a teslim olmuş ve hayatını yalnız Allah’a ibadete tahsis ederek, hayatıyla vahye şahidlik yapan bir Müslim olmuştur.

İman etmeden, görüntüde salih amel gibi olan amelleri işlese, kimi iyi işler yapsa da bunlar boşa gitmiş olduğundan Müslim olunamaz. Müslim olmadan da başlangıçta iman oluşsa da salih amel ile Allah’a teslim olmadan iman korunamaz, mü’min kalınamaz. Çünkü imanın gıdası salih ameldir.

  • Allah yolunda Hakkıyla cihad edilmesi

Hac 77-78

  • Hac 77-78

22.77 – Ey iman edenler, (imanınız ispat edin, Müslim olun)

-rükû edin,

-secde edin,

-Rabbinize kulluk edin

-ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

22.78 – Allah adına gerektiği gibi cihad edin.  (Furkan 52 fe la tutiil kafirine ve cêhidihum cihaden kebira)

– O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim’in dini(nde olduğu gibi).

– O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kur’an’da) da sizi “müslümanlar” olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye.

– Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın, sizin Mevlanız O’dur. İşte, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı.

  • Bakara 143

2.143 – Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun…

Hablullah Olan Kur’an’a topluca sarılınması ve tefrikaya düşülmemesi emredilmiştir

Al-i İmran 3/103

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا

3.103 – Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin…

Ahiret-Dünya Ekseninde Sorumluluklarımızı

Bir Daha Değerlendirelim

Akleden herkes fark eder ki, ömürler, ne kadar da çabuk geçiveriyor. On yıllar, su gibi akıp bitiveriyor. Daha dün gibi hatırlıyorum, Çanakkale’nin Ezine ilçesine bağlı Pınarbaşı köyünde geçen çocukluk yıllarımı. Hepiniz de kendi hayatınızda fark etmişsinizdir, dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu ve ne kadar da çabuk bitiverdiğini. Kur’ân’da da, bu kısalığa birçok atıf vardır. İnsanlar dünyadayken, Allah’a döndürülüp hesaba çekilmeyecekmiş ve ömürleri hiç bitmeyecekmiş gibi sorumsuzca yaşarken, âhirette ise dünyada “bir gün ya da daha az kaldıklarını” ifade ederler. İşte ömrün bu kısalığını, dünyadayken fark edip ömür bitmeden Allah’ın vahyine uygun yaşamak ve âhirete hazırlanmak gerekmektedir. Bu dünyada hayatını Allah’ın emirlerine göre yaşamayanların, âhirette kendilerine sorulduğunda, dünyada sanki hiç yaşamamışlar gibi bir algıya sahip olacakları hakkında Rabbimiz bizlere şöyle bilgi vermektedir:

“Allah, (inkârcılara) ‘Yeryüzünde kaç sene kaldınız?’ diye sorar. Onlar, ‘Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor’ derler. Allah, şöyle der: ‘Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız. Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”(Mü’minûn, 23/112 –115).

“(Suçlular, âhirette) (kıyameti) hakikati gördükleri gün, onlara sanki (bu dünyada) bir akşam veya bir kuşluk vakti kalmış gibi gelecektir.”(Naziat, 79/46).

“…onlar vâdedildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar…”(Ahkâf, 46/35).

Seküler düşünenler ve dünyayı belirleyici kılıp “dalanlarla beraber dalanlar”, dünyada kalıcıymış gibi yaşarlar, bu yüzden de her yeni yılın başlangıcında ya da seküler kapitalist kültürün ürettiği yeni bir yaşa girilen doğum günü kutlamalarında çılgınlar gibi eğlenip sevinirler. Oysa ilâhî irade tarafından takdir edilmiş kısacıkömürden bir yıl daha harcayarak, kaçınılmaz hakikat olan ölüme doğru bir yıl daha yaklaşılmıştır. Ama büyük çoğunluk, bunun farkında bile değildirler.

*Dünya hayatı bir imtihan alanıdır. Sınıfın kapısından girip imtihan olduktan sonra çıkıp gitmemiz gibi bir imtihan sahasıdır.Üstelik dünyadaki okulların imtihan salonundaki imtihan süresinden de kısadır, bir bakarsınız bitivermiş. Nasıl geçtiğini anlamazsınız bile.

Abkebut 64:Bu dünya hayatı bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi.”

İşte bir oyun eğlence nevinden olan geçici ve kısacık dünya hayatına asıl hayat olan ahiret hayatına hazırlanmak ve imtihandan geçmek üzere geliriz. Hiçbir şeyimiz olmadan, yalnız ve çıplak olarak dünya’ya geliriz.

Sonra bu dünyada her şeyi elde etmek için mücadele ederiz ve dünyalık birçok şeyimiz olur.Hayatımız bu şeyleri biriktirme çabası ve bunlarla oyalanma ile geçer.

Sonra bu biriktirdiğimiz her şeyi, elbiselerimizi bile bırakıp yanımızda hiçbir şeyimiz olmadan geldiğimiz gibi yalnız ve çıplak olarak ahirete gideriz.Üstelik yanımızda bile götüremediğimiz bu her şeyden hesap veririz.
Enam süresi 94. Ayet:“Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker yalnız olarak bize geleceksiniz ve dünyada size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız..”

Hadid süresi 20. Ayet:“Bilin ki; dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, aranızda övünme (aracı), malları ve evlatları çoğaltma (yarışından) ibarettir. (Bitirdiği) ekin çiftçilerin hoşuna giden yağmur gibi. (Göz alıcı tazelik ve canlılıktan sonra) kuruyuverir, onun sapsarı olduğunu görürsün. Sonra da çer cöp olup etrafa dağılan kırıntılara döner. Ahiretteyse çetin bir azap, Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir metadan/faydalanmadan başka bir şey değildir.”

Al-i İmran 3.14 –Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.

42.Şura 20Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırızher kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.

17.İsra 18.Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.

17. İsra 19.Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsaişte bunların çalışmaları makbuldür.

Tekasür, 102, 1-2;Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı. 102.3 – Hayır; ileride bileceksiniz! 102.4 – Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz!

– Haşr 18

59.18 – Yâ eyyuhellezîne âmenut tegullâhe vel tenzur nefsum mâ gaddemet liğadin, vettegullâh, innallâhe habîrum bimâ tağmelûn.

59.18 – Ey iman edenler! (emir ve yasaklarına uyma sorumluluk bilincini kuşanıp) Allah’a karşı gelmekten sakınınve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

– Nebe 40

78.40 – İnnâ enzernâkum azâben qarîbâ, yevme yenzurul mer’u mâ gaddemet yedâhu ve yegûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbâ.

78.40 – Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına (gönderdiklerine) bakacağı ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.

59.Haşir 19

59.Haşir 19 – Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.

Hayatın hiç bir alanında Allah unutulmayacak ve Kur’an’ın hükümlerinden yüz çevirilmeyecek, bütün hayat alanlarda Kur’an’a uyulacaktır. Çünkü Allah’ın anılmadığı, Allah’ın hükmünün esas alınmadığı, Allah’tan ve dininden soyutlanan, yalnız Allah’a ibadet kılınmayan her hayat alanında boşluğu bir başka ilah (şeytan, heva ya da tagutlar) doldurur.43.Zuhruf 36 “Her kim Rahman’ın zikrinden (Kur’an’dan) körlük edip görmemezlikten gelirse,Biz ona bir şeytan musallat ederiz, artık o ona arkadaş/dost olur. 43.37 – Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlarOnlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.”

 Allah’a kulluğun alternatifi şeytana, taguta ve hevaya kulluk ve ibadet yapmaktır.

Bilinmelidir ki, dünya hayatını âhirete tercih edenler, uzak bir sapıklığa düşerler.(İbrahim, 14/3).

Allah’ın hükümlerine kulak vermeyip âhireti unutanlar; dünyaya karşılık âhireti satanlardır. Böyle bir alış-verişin hiç de kârlı olmadığı Kur’ân’da hatırlatılır.(Bakara, 2/86, 90).

Bu anlayışa sahip olanların yaptıkları işler kendilerine dünyada da âhirette de bir yarar sağlamaz. (Bakara, 2/217).

Dünyevileşmeye dair Hadisi şerifler

Hadis:İnsanoğlu malım- malım der. Hâlbuki âdemoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında, sadaka verip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var? (Gerisini ölümle terk eder ve insanlara bırakır.)” (Müslim)

Peygamberimiz (s) dünyadan yüz çevirerek, devamlı ibadetle meşgul olup, kendisinin ve âilesinin ihtiyaçlarını bile karşılamayan sahabelerin tutumunu tenkit ettiği gibi, dünyalık ve mal sevgisini kalbe yerleştirip kulluk görevlerini ihmal edenleri de uyarmıştır“Vallahî ben bundan sonra sizin hakkınızda fakirlikten korkmuyorum. Aksine sizden evvelki ümmetlerin önüne dünyalıklar serilip birbiriyle yarıştıkları ve onları helâk ettiği gibi sizin önünüze de serilip çekişmenizden ve sizi de helâk etmesinden korkuyorum.”Buhârî, Cenâiz 72; Menâkıb 25; Müslim, Fezâil 30-31.

“Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının…”Müslim, Zikr 99; Tirmizî, Fiten 26; İbn Mâce, Fiten 19.

“… Dünya (hayatı) ile benim ilgim, bir ağacın altında gölgelenip sonra da bırakıp giden yolcunun durumu gibidir.” İbn Mâce, Zühd 3, Hadis no: 4109, 2/1386; Tirmizî, Zühd 44, Hadis no: 2377, 4/588.

Kur’an-ı Kerim’e göre; ‘dünya hayatı’,

– bir oyun (oyalanma) ve bir eğlencedir, (En’am: 6/32, Muhammed: 47/36, Ankebut 64 vd.),

– aldatıcı bir metadır(fayda, alınıp satılan şey) (Âli İmran: 3/14, 185; Tevbe: 9/38 vd.),

– geçici ve önemsizdir. (Nisa: 4/77.)

– ‘Dünya hayatı’ yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir afetle yok olup giden ekin gibidir. (Yunus: 10/24; Kehf: 18/45.)

– Oyun, oyalanma, eğlence ve bir süs olmasının yanısıra; mal ve çocuk bakımından bir övünme ve bir çoğalma yarışıdır. O, aldatıcı bir geçinme aracıdır. (Hadid: 57/20.)

– Mal sahibi olmak çocuk edinme ve diğer sahip olunan şeyler aslında ‘dünya hayatı’nın süsüdür. Ancak varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahanesi Allah’ın katındadır. (Âli İmran: 3/14.)

‘Dünya hayatı’, bu gibi özellikleriyle aldatıcı, oyalayıcı, gaflete düşürücü, asıl maksattan uzaklaştırıcı, gelip-geçici ve vefasızdır. Kur’an’a baktığımız zaman âdeta tüm azgınlık, isyan ve başkaldırıların sebeplerinin tek sebebe bağlandığını görürüz. O da âhireti hesaba katmadan ve âhiretten korkmadan yaşamak. “Hayır (hayır), doğrusu (aslında) onlar âhiretten korkmuyorlar.” (74/Müddessir, 53).

Peygamberimiz(s) de birçok sözünde ‘dünya hayatı’nın bu özelliklerini anlatıp, onu aşırı sevip, ona bağlanmaktan mü’minleri sakındırmıştır.Buyuruyor ki: “Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışın başıdır. Bir şeye karşı olan sevgin seni kör ve sağır yapar”. (Beyhakí, Şuabü’l İman’da, nak. Kütübü Sitte: 7/242.)

İslâm, her konuda olduğu gibi bu konuda da insan hayatına ve arzularına bir denge getiriyor.Allah’ın insanlar için yarattığı zinetleri (süsleri ve geçimlikleri) kimsenin yasaklamaya ve haram kılmaya hakkı yoktur. Ancak insan bu zinetleri helâl yoldan aramalı, harama harcamamalı, mal ile şımarmamalı, malı haksızlık aracı olarak kullanmamalı, mal ile meşgul olarak Allah’tan ve Ahirete hazırlanmaktan uzaklaşmamalı, üzerinde (zekât, sadaka ve nafaka gibi) hakkı olanların hakkını vermeli.

‘Dünya hayatı’ ve ahirete hazır olma arasında bir denge olmalıdır.İslâmın hoş görmediği ‘dünya hayatı’, insanı Allah’tan uzaklaştıran yaşama anlayışıdır. Mal, servet, makam ve mevki tutkusu, şöhret hastalığı, şehvetlere esir olma, lüks ve israf anlayışı, malla şımarma ve dünyalıklara köle olma akılsızlığıdır.

Dünya mutluluğu ile âhiret saâdeti birbirine zıt değildir; âhirette ödül kazanmanın yolu, dünyadan tamamen vazgeçmek değildir. Âhiretlerini kaybedenler dünyada da mutlu olamazlar. Dünyada zevkleri, güzellikleri sonuna kadar yaşasalar (46. Ahkaf 20) da mutlu değildirler. Onlar için dünyada rezil olmak, ahirette ise azab söz konusudur (Bakara 2/85).“Kâfirler için dünyada ve âhirette şiddetli bir azap vardır.” (3/Âl-i İmrân, 56).

Peygamberimiz (s) “Ümmetim hakkında endişe ettiğim hususların en tehlikelisi, hevâya uymak ve tûl-î emeldir. Hevâya uymak insanı hak yoldan saptırır, Tûl-i emel ise ahireti unutturur” (İsmail El Acluni- Keşfû’l Hefa- Beyrut: 1351 C:1 Sh:68 Ayrıca Sahih-i Buhari- İst: 1401 K.Rikak;4) buyurmuştur. “Cennet’e gitmek isteyen, tûl-i emel sâhibi olmasın. Dünyâ işleri ile uğraşması ölümü unutturmasın. Haram işlemekte Allah’tan hayâ etsin” (Hadîs-i şerîf-İbn-i Ebid-Dünyâ).

Tûl-i emel sâhipleri, ibâdetleri vaktinde yapmazlar. Tövbe etmeği terk ederler. Kalbleri katı olur. Ölümü hatırlamazlar. Vâz ve nasîhattan ibret almazlar. Bitmez tükenmez bir hırsla hiç ölmeyecekmiş gibi dünya süslerinin peşinde koşarlar. Tûl-i emelin sebepleri; dünyâ zevklerine düşkün olmak, ölümü unutmak ve sıhhatine, gençliğine aldanmaktır.

Dünyevileşme kavramı;ahiret hayatını unutan, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ve şehvetlerinin peşinde koşan insanın içinde bulunduğu hali ifade eden bir kavramdır. İslâm âlimleri dünyevîleşmeyi, insanlığı tehdit eden bir dalâlet ve heva-hevesin ilâh edinildiği bir hayat tarzı olarak değerlendirmişlerdir. Hayatı sadece bu dünya hayatından ibaret görme; uhrevî olanı erteleme veya reddetme anlamında dünyevîleşme, insanlığın tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir.

Bütün Peygamberler (ASV) de işte bu büyük sapmaya karşı insanları uyarmak, cahiliye kirlerinden arınıp şeytanı, hevayı ve tagutları ilah edinmekten kaçınarak, ibadet ve itaati sadece Allah’a has kılmaya çağırmak üzere gönderilmişlerdir.

Sekülerleşme;amelde, itikatta, bilinçte bozulma; dünyevîleşme yönünde değişim, hayatın her alanında dinsel düşünmeyi devre dışı bırakma, dinî sembolleri anlamsızlaştırma ve dini ancak vicdanî tahayyül olarak konumlandırmadır.

Dünyevîleşen insan, benmerkezcidir. Dünyevîleşen insan, psikolojik açıdan faydacı, ilkesiz, günübirliktir. O, haz halini muhafaza edebileceği her düşünceyi her ortamı kabul eder ve karşı çıkmaz.

Protestanlaştırma, dinin sekülerleştirilmesi çabasıdır.Yani protestanlaşma sekülerleşmenin bir başka ama daha özel biçimidir diyebiliriz. İslâm’ın protestanlaştırılması hesabı onun siyâsaldan soyutlanması imkanını kendilerine sağlayacaktır. Nitekim bu hesap, İslâm’ın, kamusal alandan yani siyâsî, toplumsal, ekonomik, kültürel alandan uzaklaştırılması ve sadece Allah ile kul arasında olup biten bireysel bir inanç meselesine indirgenmesine yöneliktir.

Protestanlaştırma sürecinde İslâm’dan istenen Hıristiyanlığın başına getirilenin aynısıdır. Tüketim kültürü aracılığıyla popülize edilen toplum, İslâm’ı bir hayat tarzı olmaktan çıkartıp salt felsefî bir tercih haline getirilmek istenmektedir.Batı, İslâm’ı, laik (seküler) yeni bir okumaya tabi tuttuğunda bizatihi sekülerleştiremediğini dinden kopmadan dünyevîleşmenin farklı bir formu olan Protestanlaştırmak istemektedir. (Ramazan Yazçiçek, Kur’an’ın Dikkat Çektiği Dünyevîleşme -Haktan Uzak Bir Sapıklık).

İslam ve Müslümanlar uzun zamandan beri dış ve iç kaynaklı bir sekülerleştirme, protestanlaştırma projesine muhatap bulunmaktadır. Küresel emperyalist korsanların ve yerli işbirlikçilerinin çıkarları olan statükoyu korumak ya da yeni çıkarları istikametinde yeni bir statüko oluşturmak üzere, statükoyu kitleleri Allah ile aldatarak kabul ettirecek bir statüko dinine ihtiyaç duymaktadırlar. Bu “dine karşı din” stratejisi gereğince yeni statükonun dinini, “ılımlı İslam” olarak adlandırmakta, dini özgürlükleri bireysel bazda kısmen genişletip kitlelerin beklentilerine cevap verip memnun ederek, yeni statükoyu oturtmaya çalışmaktadırlar.

Dünyevileşmenin siyasal alandaki karşılığı laiklik, toplumsal plandaki karşılığı sekülerizm bir şekilde Müslüman halklara benimsetilmeye, liberal kültür ve kapitalist ekonomiyle meczedilmiş bireysel İslam algısı inşa edilmeye çalışılmaktadır.

Dünyevileşme, siyasal ve ekonomik hayattaki sekülerleşme olarak bu “ılımlı İslam” algısıyla örtüştürülerek, bir “Protestan İslam” anlayışı üretmeye çalışanlar; iki koldan hareket ediyorlar.Birincisi,iç ve dış statükonun egemenlerinin emperyalist, modernist dönüştürme planları, zihinlere yönelik işgal ve dönüştürme projeleridir. İkincisi de,egemenlerin hışmından korkarak, ya da onlara yaranmak, onlardan çıkarlar devşirmek amaçlı olarak kimi ilahiyatçıların, bazı Müslüman yazarların ve bazı dini cemaatlerin, birincilerin bu konudaki dönüştürme çabalarına, projelerine destek vermeleridir.

Bazıları da kendilerince bazı maslahatlar, kazanımlar umarak ya da Allah’ın ayetlerini te’vil ve ictihad adı altında tahrif edip kendilerine batıl içinde yol açarak bu projelere destekçi olma konumuna sürüklenirler.

O halde, sürekli biçimde ahiret ve hesap bilincini diri tutan bir uyanıklık içinde, dünyayı ahiretin tarlası olarak değerlendirmeye ve Rasûlün örnekliğinde Kur’an’ı hayata hâkim kılarak Rabbimizi razı edecek salih ameller yapmaya ve hayatımızı ibadet kılmaya yoğunlaşmalıyız. Bu gündemle, sürekli kendimizi ve yaptıklarımızı ya da yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızı, eksik ya da yanlışlarımızı tespit edip tevbe ile ıslah etmeye çalışmalıyız.

Rabbimiz hepimize yalnız Allah kulluk için yaratıldığımız ve imtihan edildiğimiz bilincini sürekli diri tutarak dünya hayatını yaşamayı nasip etsin. Rabbimiz hepimize takvayı kuşanıp sırat-ı müstakim üzere ayaklarımızı sabit tutarak Allah’a teslim olup ibadet kılınmış bir hayat yaşayıp müslim olarak yaşayıp müslim olarak ölmeyi ve mübarek rızasını kazanarak huzuruna yüzümüzün akıyla dönmeyi nasip etsin inşaAllah.

İlginizi çekebilir

Ümmetin Hali ve Emperyalist Kuşatma

Kur’an’ı terk edince, yitirdik tevhidi ve vahdeti Sömürülmeye müsait olduk, hak ettik bu zilleti

Bir yanıt yazın