TC, kuruluşundan bugüne geçen seksen yıllık süreçte, halkını düşman gibi gören ve ona tepeden bakarak modernleşmeyi dayatan sistemiyle, haksızlık, adaletsizlik ve sömürüye dayalı bir egemenlik tesis etmiştir. Seksen yıllık ömrünün yarıdan fazlası, “darbe”ler, “sıkıyönetim”ler ve “olağanüstü hal”lerle geçmiş; halka yönelik ırkçı, ideolojik, ekonomik, sosyal ve siyasi zulümler onu canından bezdirmiştir. Bir darbe ile kurulup, yine darbelerle yaşatılmaya çalışılan bu sistemde, çok yönlü ve hayatın bütün alanlarını kuşatan haksızlık ve zulümlere rağmen, mazlum kitlelerin ciddi tepkiler göstermemiş olmaları ve tam tersine bütün bu zulümleri kanıksayıp, normal bir hal gibi kabullenip, on yıllarca bu zulümlere rıza göstererek edilgen bir hayat sürmeleri, üzerinde ...
Ocak, 2003
Ekim, 2002
-
20 Ekim
Özgürlük
Özgürlük İnsani Ve fıtri bir arayış Tağutlardan ayrılış Hemcinsin tahakkümünden kaçış Kula kulluktan arınış Ve tek Rabb’e kulluğa varış İnsana Serbest iradeyle sunulan imkan Sorumluluk ve imtihan ölümün hayatın yaratılması İnsanın dünyada sınanması Ve güzel amellerde yarışması Zalimler zorbalar ve nevadan ilahlar hep kendine kulluğa zorlar Hakları, Özgürlükleri yok ederek şahsiyeti ve onuru ezerek köleleştirirler insanı zulme bulaştırarak imanı Sorumluluk Allah’a nefsine ve doğaya yönelik insandan istenen bir yükümlülük Böyle olgunlaşır özgürlük İste insan bu sorumluluk duygusundan soyutlanırsa bir an o zaman oluşur tuğyan ve özgürlük ayırt edilmez azgınlıktan İnsanın serüveni Ya korur temiz fıtratı ahseni takvimi ve takip eder ...
Nisan, 2002
-
20 Nisan
Onurlu ve bilinçli bir adanmışlığın saygıdeğer örnekliği…
İstişhadi Eylemleri Nasıl Yorumlamalı? 1- Söz konusu eylemleri gerek yöntem, gerekse de siyasi sonuçları açısından değerlendirdiğinizde meşru, haklı ve etkili eylemler olarak görüyor musunuz? 2- Bu eylemlerin faillerinin siyonistlerce “terörist” olarak nitelenmelerine karşın, kimi kesimlerde ise “çaresiz insanlar” şeklinde acıma ile karışık bir sahiplenme/sempati duygusu ile karşılandıkları görülüyor. Genelde İslami çevrelerin, bu eylemlerin faillerine ilişkin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yahudi olmayanları öldürmeye, vatanlarını ve mallarını talan edip gasp etmeye, Yahudi olmayanları köleleştirip sömürmeye cevaz veren ve bugün Filistinlilere yaşattıkları vahşeti öngören sözlere* tahrif edilmiş Tevrat’ta yer verilmiş ve büyük bir bağnazlıkla buna inanılarak insani tüm değerlere, Allah’a ve Allah’ın kullarına kin ...
Ekim, 2001
-
20 Ekim
Doğrudan sömürge olmak Türkiye halklarının dezavantajı olmuştur
Afganistan’a yönelik ABD saldırılarına karşı müslüman halkların tepkilerini genel anlamda kısaca değerlendirdikten sonra özelde Türkiye’deki “İslami kesim” diye nitelendirilen kesimin tutumunu değerlendirmek istiyorum. İslam coğrafyasından yükselen onurlu tepki karşısında Türkiye halklarının zelil sessizliğinin altında yatan en önemli sebep, Türkiye’nin sömürge olmaması, sömürge yönetimlerine nazaran daha şedit olan işbirlikçi yönetimlerin ise özgün kimliği, kültürü ve İslami duyarlıkları yok etmesi, halkı korkutması, sindirmesi ve kimliksizleştirmesidir: İslam coğrafyasında ABD saldırılarına yönelik tavırlara bakıldığında dikkati çeken birinci husus; çoğunluğu kendisini İslam’a nispet eden ülkelerin halkları ile “ulus devlet” yönetimlerinin birbirine zıt farklı tepkiler vermiş olmalarıdır. Sömürgeci devletlerin, çekilirken bu ülkelerin başlarına musallat ettikleri işbirlikçi ...
Kasım, 1998
-
30 Kasım
Zaruri Bir Açıklama
Bir süredir hakkımda yapılan yanlı, saldırgan ve bazı kesimleri ajite etmeye, manipüle etmeye yönelik ve hiçbir ahlaki ilke tanımayan yayınlar üzerine bu açıklamayı yapma gereğini duymuş bulunuyorum. Söz konusu çirkin ve insan haklarını, düşünce özgürlüğünü ayaklar altına alan yaklaşım ve yayınlara vesile kılınan konuşmamın serüveni ve muhtevası aşağıdaki gibidir: 8 Eylül 1998 Perşembe günü akşamı Sivas SRT televizyonunda yapılan bir programda MHP Sivas il Başkanı Adil Coşkun, ismimi de zikrederek şahsımın ve kurucu başkanlığını yaptığım Mazlum-Der’in aleyhinde aşağıdaki yalan beyanlarda bulunmuştur. Bizim tercihlerimizle bağdaşmayan, inanç ve düşüncelerimize de aykırı olan iftiralar yapmıştır. Bu yalan ve iftiralar şunlardır: “Mehmet Pamak da ...
Ekim, 1998
-
20 Ekim
Abant Konsili Nihai Bildirgesi ya da Allah’ın Ayetlerini Satış Sözleşmesi -2
Hakimiyetin Bölünmesi ve Tevhidin Parçalanması Abant Bildirgesi’nin 1. ve 2. maddelerinde rasyonalizm ve “açık ifadeli” nasslar alanında bile “gündelik problemleri çözüme kavuşturmak” adına farklı yorum ve uygulamalara gidilebileceği düşüncesi esas alınınca, bu zemin üzerine “hakimiyet”in paylaşılması maddesi kolaylıkla yazılabilecektir. Nitekim 3. madde bu maddelerin oluşturduğu kaygan zemine oturtulmuştur. “3. Son zamanlarda İslam dünyasında kargaşaya sebep olan kavramlardan birisi de ‘hakimiyet’ kavramıdır. Kur’an açısından bakıldığında, alem üzerinde, bilgisi, iradesi, rahmeti, adalet ve kudreti ile mutlak hakim, hiç kuşkusuz Allah’tır. Bütün varlıklar da bu külli hakimiyetin altındadır. Mü’minler için Allah, ahlaki ve sosyal değerlerin öğreticisi ve yol göstericisidir. Fakat bu “hakimiyet” kavramı ...
Eylül, 1998
-
30 Eylül
Abant Konsili Nihai Bildirgesi ya da Allah’ın Ayetlerini Satış Sözleşmesi -1
Güzel örneğimiz ve önderimiz Hz. Muhammed’in tavizsiz, şahsiyetli, ilkeli mücadele ve uygulamasını gözardı edenler, örnek almayanlar, vahyin son derece net uyarı ve ikazlarını dikkate almayarak, hevalarına göre hareket edenler tarafından müslüman olmayanlarla yapılan uzun pazarlık ve tartışmalar sonucunda imzalanan Abant Bildirisi’ni, vahyin vazettiği ölçüler çerçevesinde değerlendirdiğimizde, gerçekleştirilen tahrifat ve sapmanın boyutları açık bir biçimde ortaya çıkacaktır. Peygamberimiz (s) ve ashabına yapılan zulüm ve işkencelerin çok küçük bir nispetine bile muhatap olmayan günümüzün cemaat liderleri, entelektüelleri ve akademisyenleri hemen çözülüyor ve savruluyorlar. Hem de, zulüm ve işkence sebebiyle değil, menfaat ve çıkarları uğruna savrulanlar, Allah’ın dinini feda edebiliyorlar. Üstelik Peygamberimiz(s)’e yapıldığı ...
Ağustos, 1998
-
25 Ağustos
Abant Konsül Nihai Kararı: “Biz Çözüldük, Siz de Çözülün”
Bilindiği üzere insanlık tarihi boyunca egemenler sürekli, dava adamlarını, yollarından döndürmek, saptırmak ve davalarından taviz verdirmek için çeşitli girişimlerde bulunmuşlar, zaman zaman da uzlaşma teklifleri ile karşılarına çıkmışlardır. Dava adamlarını yollarından saptırmak, onlara küçük de olsa tavizler verdirmek için egemenler büyük servetleri feda etmekten bile çekinmezler. Bu tür uzlaşma tekliflerine kananlar, genelde egemenlerin taleplerini çok basit ve küçük tavizler olarak nitelendirip böyle bir tavizin verilmesiyle elde edebileceklerini umdukları maslahat ve çıkarların sarhoşluğu içinde hareket eder. Maslahat uğruna “böyle küçük bir taviz vermekte bir sakınca yoktur” diyerek başlayan sürecin sonunda ise davalarını tamamen terk etmeleri sonucuna kadar savrulurlar. Üstelik bu sonucu ...
Temmuz, 1998
-
25 Temmuz
Vergi Reformu mu, Sermaye Oligarşisine Yeni Çıkarlar Sağlama Operasyonu mu?
yılı’ kutlanan TC. rejiminin kuruluşundan itibaren iki kesimin çıkarlarısürekli gözetilmiş, korunmuştur. Sistemin koruyucusu olduğunu her fırsatta ilan eden egemen silahlı bürokrasi, başlangıçtan itibaren sermayedarlarla işbirliği ve dayanışma içinde olmuş, hatta başlangıçta yeterli bulmadığı burjuvaziyi geliştirmek, sermayedar oluşturmak için resmi ideolojiye yakın bulduğu bazılarına, ülkenin kaynaklarını tahsis ederek teşvik etmiş, beslemiştir. İşte bu işbirliği, ülkenin kaynaklarını karşılıksız peşkeş çekerek sermayedarların sömürme ve semirmesine zemin hazırlama alışkanlığı gelenek-selleştirilerek bugüne kadar devam ettirilmiş bulunmaktadır. Başlangıçta ülke kaynakları peşkeş çekilerek rejimin silahlı sahiplerinin işbirlikçisi, destekçisi, payandası olmak üzere sun’i olarak, oluşturulan sermayedarlar, 75 yıldır ve halen, her türlü ucuz ve karşılıksız kredi ve teşviklerle ...
Haziran, 1998
-
25 Haziran
DGM’de Savunma
Abdi İpekçi Spor Salonu’nda düzenlenen 1 Mart 1994 tarihindeki “Şehitler Gecesi”nde yaptığı konuşma nedeniyle İst. 4. No.lu DGM’de iki defa yargılanıp 2 defa beraat eden Mehmet Pamak’ın ikinci beraat kararı da Yargıtay 8. Dairesi tarafından bozuldu. 24 Haziran 1998 tarihinde aynı mahkemede 3. kez yargılanmasına başlanan Pamak’ın, Yargıtay’ın bozma ilamına karşı mahkeme heyetine okuyarak sunduğu 24 sayfalık itirazının sonuç bölümünü yayınlıyoruz: Bu ülkede onyıllardır sürdürülen resmi ideoloji dayatması sebebiyle, resmi ideolojiyi benimsemeyen herkese, özellikle de müslümanlara “terör” boyutlarında büyük zulümler yapıldığını herkes görmekte ve bilmektedir. En son 28 Şubat süreci ile iyice tırmandırılan bu zulümler, baskılar yüzünden bu ülkede, – ...
Nisan, 1998
-
25 Nisan
Dayatmaları Kırmanın ve Çözülmeyi Aşmanın Yolları
28 Şubat’la başlatılan son darbe sürecindeki tüm saldırılar, baskılar ve yaşanan zulümler karşısında nedense ciddi bir tepki ve direnişten ziyade yaygın bir suskunluğun ortaya çıktığını müşahade etmekteyiz. Solcuların büyük ekseriyeti, resmi ideoloji ile laiklik, ulusallık, batıcılık gibi ortak paydalarda bütünleşerek kemalistleştikleri için, İslam’ı hedef alan darbecilere alkış tutan, hatta teşvik ve tahrik eden bir konumu benimsemişlerdir. Müslümanlar ise, daha önce elde ettikleri kazanımlarını korumak ve İslami birikimi “öncelikli tehdit” ilan eden egemen güçlerin İslam ve halk düşmanı işbirlikçi, zalim yüzlerini ifşa ederek, toplumdaki olumlu hassasiyeti onurlu bir direnişin ve toplumsal muhalefetin oluşumuna vesile kılmak başarısını pek gösterememişlerdir. Darbe süreçlerinde İslami ...
Kasım, 1996
-
20 Kasım
İnsan Hakları Mücadelesinde İlke ve Referanslarımızı Önemle Vurgulamalıyız
‘İnsan hakları’ kavramını teorik anlamda nasıl tanımlıyorsunuz? Hak kavramının neşet ettiği kaynağı da göz önünde bulundurarak, temel hak ve özgürlüklere yaklaşımınızın düşünsel çerçevesini açıklar mısınız? -İnsan hakları kavramını oluşturan insan ile hak kelime ve kavramları Kur’an’ın temel aldığı hususlardır. Rabbimiz Kur’an-ı Keriminde insanı kendisine “halife” olarak yarattığını, “eşref-i mahlûkat” olarak istisnai bir yere sahip bu insanın Adem ile Havva’dan ürediğini açıklamaktadır. Yaratıcı en ileri yetenek ve kabiliyetlerle donattığı insana, akıl ve “irade serbestliği” emanetini vermiş ve Allah’tan başka ilah ve rab tanımayacağı konusunda bir misak da yaparak onu imtihan edilmek, sınanmak üzere dünyaya göndermiştir. İnna lillahi ve inna ileyhi râciun” ...
Ekim, 1996
-
25 Ekim
Öncelikle Oluşturmamız Gereken Nedir?
Şirke bulaşmış din anlayışını, atalardan intikal eden, bir nevi örf ve kültür mahiyetinde ve hurafelerle dolu olarak babadan oğula geçen, hak batıl karışımı dini sorgulayarak, Kur’an ve onun pratiği olan sahih sünnete dayanan Allah’ın dinine yönelen insanlar muvahhid bir kimlik kazandılar. Tevhid akidesini idrak eden, Kur’an’dan beslenen bu müslümanlar, sayıları arttıkça, birbirleriyle tanışmaya ve giderek gruplar halinde, imanlarının icabı olan tavır ve eylemler geliştirmeye yöneldiler. Bu düşünsel sorgulama, tevhidi imana ulaşma ve bunun tezahürü olan bazı faaliyetlere yönelme anlamında bazı gelişmelere rağmen “arzu edilir bir niteliksel sıçramaya”, en azından yaygın manada “berraklaşmış bir kimlik ibrazına” ve “yeterli bir aktiviteye” ulaşılmadığı ...
Kasım, 1995
-
20 Kasım
Uzlaşanlar özgürlüğe ulaşamazlar
Yeni bir seçim sendromu insanları kuşatmaya başladı. Son 40 yıllık sürecin değişime en müsait konjonktüründen geçmekte olan Türkiye insanı ne pahasına olursa olsun değişmek istemektedir. Ama hangi istikamette ve nasıl değişmesi gerektiğini bilmemenin yol açtığı bir bunalımı da bir türlü aşamamaktadır. Bu yüzden de kandırılmaya son derece müsait olan kitleler laik rejimin içinden çıkan alternatiflerden birini tercihe zorlanmaktadırlar. Birbirine alternatifmiş gibi sunulan partilerin tümü laiklik, devletten yana olma ve değişik dozlarda da olsa ulusalcılık ortak paydalarında buluştukları halde, insanlara farklı ve düzeni değiştirmeye talip oldukları imajını vermeye çalışmaktadırlar. “Zulumat”tan (karanlıklardan-batıldan) “nur”a (aydınlığa-Hak’ka) doğru olması gereken köklü müsbet değişim yerine zulumatın ...
Eylül, 1995
-
25 Eylül
Resmi ideolojiyi eleştirmek bölücülük mü?
Mehmet Pamak’ın Selam Gazetesi’nde yayınlanan “Rejim 71. yılında ayakta kalabilmek için ilave payandalar arıyor” başlıklı yazısı hakkında Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nca TCK/312. maddeye göre açılan dava, bilirkişinin gayreti sonunda Terörle Mücadele Yasası kapsamı içinde gösterilerek DGM’ye sevk edilmişti. Bilirkişinin ihbarı neticesinde İstanbul 5 numaralı DGM’de Pamak ve Selam Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Sükuti Memioğlu hakkında açılan davaya 26 Eylül 1995 günü başlandı. Pamak’ın savunmasının dinlendiği duruşma diğer davalı Memioğlu’nun da dinlenmesi için, 5 Aralık 1995 tarihine ertelendi. Mehmet Pamak’ın duruşmada okuduğu savunmayı kısaltarak aşağıda yayınlıyoruz: Mahkeme Heyetine: Bu iddianamede, hukuk formasyonu ve hukuk mantığının gerektirdiği objektifliğin yerini, bağnaz bir resmi ideoloji ...
Nisan, 1993
-
25 Nisan
Din-Devlet İlişkileri
(Müzakereci olarak yaptığı konuşma) Bisrnillahirrahmanirrahim Ali Bulaç Bey kardeşimiz ısrarla kendi önerdiği bir siyasi organizasyon modeline, devlet modeline dinden dayanak arama zorunluluğunu hissediyor ve bundan dolayı da Medine Vesikası gibi kanaatimce konuyla çok fazla alakası olmayan bir aracı zorluyor. Zorladığı için de içinden çıkılamaz birçok mesele oluşuyor. Medine Vesikası konusunu inşaallah biz kendisiyle baş başa konuşacağız. Ardından söylemek istediğim bir konu şudur: Medine’de bağımsız bir otorite olarak Allah Rasulü ve etrafında cemaati vardı ve bu bağımsız otoritenin bir yaklaşımıdır. Medine Vesikası’nda, etkin taraf Allah Rasulü’dür. Ayrıca Medine Vesikası bir dinden soyutlanmış olarak hazırlanmamıştır. Özellikle İslam’ın ilkelerini, Kur’an’ın getirdiği temel İlkeleri ...