Bismillâhirrahmânirrahîm
Fesadın küreselleştirildiği, fıtratın yozlaştırıldığı, ekinin ve neslin bozulduğu, insani değerlerin yaygın biçimde çiğnendiği bir dünyada yaşıyoruz. Küresel egemenler ve yerel işbirlikçileri, ekonomik, siyasal ve kültürel çıkarlarını önceleyerek, insanî ve ahlâkî değerleri çürütmeye devam ediyor. Firavunlaşmış bir avuç sermaye sınıfının çıkarları uğruna oluşturulan Finans kapital diktatörlüğünün yönetiminde, her türlü zulüm, haksızlık, adaletsizlik, sömürü, cahilleştirme, şirk ve şiddet, dev bir tuğyan dalgası gibi küreselleşip tüm dünya halklarını kuşatıyor. Bu emperyalist küresel tsunami, önüne gelen tüm fıtrî ve ilahî menşe’li değerleri, iyilikleri ve insanlık onurunu yıkıyor, yok ediyor. İnsanı ve insanî olanı tüketen sömürgeci, adaletsiz ve ahlâksız modern cahiliye, hem çürümüş hem de insanî değerleri çürütmüş olduğu halde zorbalıkla egemenliğini sürdürmek istiyor. Ürettiği kapitalizm ve komünizm ideolojilerinin, hem egemen oldukları ülkelerdeki sömürü ve zulümleri hem de kendi aralarındaki çatışmalarıyla tüm dünyada 100 milyonlarca masum insanı katletmiş bulunan modern paradigma, çöküşe geçmişken zorbalıkla yeniden diriltilmeye çalışılıyor. Dünyayı kuşatmış seküler batıcı yaşam tarzı, çözülme ve kokuşmayı üreten modernist ve postmodernist söylemlerle, emperyalistler tarafından yeniden şekillendirilmeye ve yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Üstelik tüm bu barbarlık, vahşet, sömürü, katliam ve soykırımlar, ahlaksız bir söylem olan “barbar toplumları uygarlaştırma” adına gerçekleştiriliyor.
Ezenler, müstekbirler; son çeyrek yüzyılda ise hiç utanmadan kalkınma, özgürlük, demokrasi ve insan hakları adına yeni bir emperyalizm üretiyorlar, dünya insanlığına yeni sömürüler, yeni katliamlar yaşatıyorlar. Kapitalist fonlar ve teşviklerle inşa etmeye çalıştıkları demokrasi ve insan hakları emperyalizmi ve sivil toplum yalanı, ezilenleri, mustaz’afları, daha da zaaflı, zayıf ve güdümlü hale getirmeyi amaçlıyor.
Vahşi emperyalist demokrasiler, güç kullanarak ve zorbalıkla küresel iktidarı ellerinde tutmaya, kanlı ve zalim egemenliklerini, daha çok zulüm yaparak, daha fazla kan dökerek sürdürmeye çalışıyorlar. Ülkelerini işgal edip kaynaklarını sömürerek açlık ve sefalete mahkûm ettikleri mazlum halkların çocukları, kendilerinden çalınanlarla inşa edilen Batıdaki ekonomik kalkınma ve zenginlikten, hiç değilse hayatta kalacak kadar pay almak üzere oraya iltica etmeye kalkıştığında ise, bu mazlum insanları aşağılayıp kovuyorlar, denizlerde boğuyorlar. Kaynaklarını sömürerek kendilerine muhtaç hâle getirdikleri mazlum halkların çocuklarını, Batıya ulaşmak için kullandıkları botlarını denizlerde batırmak suretiyle öldürüyorlar. Akdeniz’i, kadın ve çocuklarıyla birlikte boğulmalarına yol açtıkları mazlumlar için mülteci mezarlığı hâline getirmekten çekinmiyorlar.
Bütün zulümlere ve baskılara rağmen küresel korsan emperyalist demokrasilerin güdümündeki bölge ülkelerinin tamamında işbirlikçi despot yönetimlerin kuşatması altındaki kendisini İslam’a nispet eden halkların çocukları arasında yeniden Kur’an ve sünnete dönüş ve tevhidi uyanış çabaları gündeme geldi. Ama emperyalist demokrasilerin işbirlikçisi olan yerel despotlar tarafından sürekli baskılarla, işkence, zindan ve katliamlarla engellenmek istendi. Ama her şeye rağmen direnen ve istikameti koruyan Müslüman alim ve önderlerin öncülüğünde bu uyanış süreci devam etti. Ancak 1990’lı yıllarda doğu blokunun çöküşü ve seküler paradigmanın ürünü iki sapkın tarafın İslam’a karşı ittifakı sonucunda bu tevhidi uyanış süreci durdurulmak, engellenmek ve yolundan saptırılarak kör şiddet ve batıl sistem içi siyaset uçlarına itilip yok edilmek isteniyor.
İLKAV’ın kurulduğu ve faaliyet gösterdiği süreçlerde, emperyalistler, ülkemizde ve bölgemizde egemen kıldıkları “Kemalizm, Baasizm vb.” Batıcı, seküler, İslam düşmanı resmi ideolojilerin kuşatması altında laik despot yönetimlere uygulattıkları baskılar, yasaklar ve dayatmacı laik öğütüm programlarıyla Müslüman halkları dönüştürme, devlet terörü estirerek ve zorbalıkla Batılılaştırma politikaları uyguluyorlardı. Yerli halkların İslami değerlerine dönme çabaları ise, emperyalist demokrasilerin desteğinde gerçekleştirilen darbeler, diktatörce politikalarla engellenmeye, yok edilmeye çalışılıyordu. Bugün de ülkemizde, aynı dönüştürme ve sekülerleştirme projesi, yönetimlerce Hak ile bâtıl karıştırılarak daha rafine yöntemlerle, ılımlı söylemlerle, tevhid dinine karşı statüko dini daha güçlendirilerek sürdürülmektedir. Yani zora dayalı Batılılaştırma, sekülerleştirme ve laikleştirmenin yerini, özellikle son on beş yılda aynı hedefe gönüllü olarak yönelme aldı.
Bölgemizde de, yeni işgaller, katliamlar gerçekleştirilmekte, bölge halklarını etnik ve mezhebi ayrılıkları kışkırtarak birbirine kırdırma ve parçalayıp bölerek emperyalist çıkarlara göre yeniden dizayn etme plan ve projeleri kanlı yöntemlerle uygulamaya konulmaktadır. Vahyî hakikatlerin ve adaletin yok sayıldığı, insan fıtratının kirletildiği, ruhunun hapsedildiği böylesi çarpık süreçlerde, insan olma onur ve erdemi sömürü çarklarına, küresel işgal ve zulümlere ve yozlaştırıcı yerel dönüştürme projelerine karşı çıkmayı gerektiriyor. Adalet ve merhamet temelinde bilinçlenmeyi ve bütün bir insanlık için tek kurtuluş yolu olan Vahyin aydınlatıcı ve onurlandırıcı rehberliğinde tevhid, adalet ve hürriyet mücadelesi vermeyi gerekli kılıyor. Küresel emperyalist devletlerin ve yerel işbirlikçilerinin, sömürü, zulüm, baskı ve insandışılaştırma projeleri altında bunalan bütün dünya insanlığı, vahyin diriltici soluğuna ihtiyaç duymaktadır.
İşte İLKAV tam da bu amaçla, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, zillet, sömürü ve zulümlerden izzet, adalet ve kurtuluşa ulaştıracak vahyin mesajını kendi toplumumuzdan başlayarak tüm insanlığa yaymak için 1988 yılında Mehmet Pamak ve bir grup arkadaşı tarafından Ankara’da kuruldu.
Vakfımız; senedinde ifade edildiği üzere, İslamî ilimler alanı başta olmak üzere, ekonomik, sosyal ve kültürel konularda araştırma ve yayınlar yapmak ve halkımızı vahyin nuruyla aydınlatmak üzere kurulmuştur. İslam’ı, geleneksel ve modern bid’atlardan, hurafelerden arınmış sahih boyutuyla ve ana kaynaklarına dayalı olarak halkımıza ulaştırmak görevini ifa etmektedir. Bu bağlamda, toplumu Kur’an’la aydınlatma fonksiyonunu gören İslami eğitim ve tebliğ çabalarına mütevâzi de olsa katkılarda bulunmaktadır. Bu sebeple, halkımızın “Müslüman” kimliğinin köklerini ortaya çıkarmak ve vahye dayalı özgün paradigması üzerine bu kimliği yeniden inşa etmek amaçlı araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapmak da vakfımızın faaliyet alanını oluşturmaktadır. Vakfımız, senedinde yer alan amacı gerçekleştirmek üzere, Kur’an’ı belirleyici kılan ve onun uygulamasını oluşturan Peygamberimizin (s) sünnetini “güzel örnek” olarak kabul eden sahih din anlayışını ve bu doğru din anlayışı istikametinde sünnete uygun sahih bir mücadele yöntemini öne çıkarmaya çalışmaktadır. Hiç olmazsa bu sahih din anlayışının ve doğru yönteme dayalı mücadele geleneğinin günümüzdeki şahidliğini yaparak, gelecek nesillere sahih bir biçimde intikalinde, sorumluluğunun gereğini yerine getirmek bilinciyle çalışmalarını sürdürmektedir.
Gerek Vakfımız ve gerekse üyelerimiz, toplumsal bütün alanlarda vahyin şahidliğini yapmayı ve Allah Rasûlü’nün (s) “el-Emin” kimliğini çağımıza taşımayı da şiar edinmiş bulunmaktadır. Bu amaçla, eğitime yönelik seminer, konferans, panel ve sempozyumlar yanında, sosyal ve toplumsal sorunlarla da ilgilenmeye çalıştık. Ayrıca, İslam’a ve İslam coğrafyasına yönelik küresel saldırı, işgal, istila, sömürü ve dönüştürme amaçlı projelere karşı; bir yandan düşünsel itirazlar gerçekleştirdik. Halkımızı; vahiyle dirilişine vesile olarak, yaklaşık bir asırdır kültürel işgal altında olan ülkemizdeki zihnî işgale, kültürel emperyalizme karşı mücadeleye çağırdık ve İslami değerlerine sahip çıkarak izzetli bir duruş sergilemeye yönlendirdik. Diğer yandan meydanlardaki varlığımızla da, küresel korsanlarca gerçekleştirilen acımasız zulümlere karşı eylem planındaki itirazlarımızı yükselterek tarihe not düşen çabalar içinde olduk. Ayrıca, emperyalist kültürün yerel işbirlikçisi laik-kemalist statükonun, başta tesettür yasağı olmak üzere İslamî kimliğe yönelik bütün baskıcı, yasakçı zorbalıklarına ve başta öğütüm sistemi olmak üzere tüm toplumsal alanlardaki ideolojik dayatmalarına karşı çeşitli etkinliklerimizle itirazlar yükselttik, protesto eylemleri gerçekleştirdik. Bütün bu pratiklerimizle, muhalefet ve direniş kültürü bakımından sorunları olan halkımızı bilinçlendirmeye çalıştık.
Amacımız; her şeyin ötesinde ve üstünde öncelikle hayat ve hidayet kitabımız Kur’an’a yönelmektir. Allah’ın kitabını lâyıkıyla Allah’ın razı olacağı bir şekilde anlamak, yaşamak ve anlatmak Vahyin ilkeleri ile teçhiz olmak, Allah’ın rengi ile boyanmaktır. Evet, en temel amacımız, haklı olmanın ve Hakk’a dayanmanın sağladığı büyük gücün bilincine vararak, her türlü zulme, tuğyana, istikbara ve emperyalizme başkaldırmaktır. Tevhid, adalet ve hürriyet mücadelesinde inkılapçı bir kişiliğin adanmışlığını kuşanmak ve bu İbrahimî tavırla Rabbimizin rızasını kazanmaktır. Yaptığımız çalışmalarla gerçekleştirmek istediğimiz hedef; zilletten, tembellik, düşkünlük ve şaşkınlıktan el birliğiyle ve süratle kurtulmak, hüsran ablukasını yararak tevhidin aydınlığında insanlık onurunu yüceltmektir. Allah’ın bütün kullarını, bu imtihan dünyasında kendilerini özgürce gerçekleştirebilecekleri adalet vasatına kavuşturmaktır. Geleneğin yanlışlarını, bid’at ve hurafelerini terk etmek, modernizmin, sekülerizmin yozluğunu, soysuzluğunu ve insanî, fıtrî olan her şeyi çürüten zulme dayalı egemenliğini aşmaktır.
Amacımız ve ulaşmak istediğimiz hedefimiz; münkeri/kötülüğü engellemek, ma’rufu/güzel olanı sosyalleştirmek, iyiliği küreselleştirmek, Allah’ın arzında insanca, müslümanca ve hür olarak yaşamaktır. Rasûlüllah’ın (s) anlayıp yaşadığı gerçek İslam’a ulaşmak, Vahyin ilk ve çağlar üstü şâhidi olan son elçiyi hakiki anlamda tanımak, onu ve mücadelesini sevip benimsemek, onun güzel örnekliğini günümüze taşımaktır. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emri gereğince, dosdoğru yol üzerinde dosdoğru yürüyerek kazanımlarımızı İslami uyanışa vakfetmek, Allah’ın dinine kendimizi adamaktır. Bu bağlamda, tevhidi ve adaleti hayatın her alanına hâkim kılmak, vahiy eksenli ilkeli bir kimlik inşasını gerçekleştirmektir. İslam’ı geleneksel ve modern bid’atlerden, hurafelerden arınmış ve ana kaynaklarına dayalı sahih boyutuyla halkımıza ulaştırmaktır.
Bu amaçla düzenlediğimiz panel, konferans ve forumların yanı sıra yaşadığımız ülkede var olan insan hakları ihlallerine, hukuksuzluğa, baskıcı ideolojik eğitim anlayışına, halkı korku paranoyası ile kuşatıp sindiren, edilgenleştiren çeteci, darbeci uygulamalara itiraz eden faaliyetler ve eylemler yaptık. “Ümmetin onurlu sesi”, “Çağlar üstü mesajın günümüz frekansı” olarak tanınan ve Vakfımız üyesi kardeşlerimiz tarafından yönetilen Radyo Denge aracılığıyla hem vahyin mesajını yaymaya ve hem de bütün toplumsal sorunlara vahyin penceresinden nasıl bakılması gerektiğinin ölçülerini sunmaya gayret ettik. Ankara ve çevresine yayın yapan ve internet vasıtasıyla dünyanın her yerinden dinlenebilen Radyo Denge’de vahyin ölçüleri içinde bir radyo yayıncılığının nasıl yapılacağının örnekliğini oluşturmaya çalıştık ve yaklaşık 20 yıldır da sürdürmekteyiz.
Ayrıca kardeşlik bilinci çerçevesinde Filistin’den Irak’a, Afganistan’dan Çeçenistan’a, Suriye’den Yemen’e, Arakan’dan Doğu Türkistan’a işgal, sömürü, saldırı ve katliamlara muhatap kılınan birçok bölgedeki kardeşlerimizin ve mazlum halkların sıkıntılarını paylaşmak için çok boyutlu etkinlikler gerçekleştirdik. Bütün bu bölgelerdeki, işgallerin, zulümlerin ve katliamların gerçek yüzünü, ABD ve İsrail’den AB’ye, Rusya’dan Çin’e küresel korsan emperyalist devletlerin, katil demokrasilerin ve bölgesel işbirlikçilerinin vahşi uygulamalarını, süflî çıkarlar eksenli zalimane politika ve planlarını toplumsal alana taşıyıp ifşa etmek, zalimleri protesto edip mazlumları maddi ve manevi boyutuyla desteklemek ve halkımızı bu konularda bilgilendirmek için birçok program düzenledik.
Vakfımızın kuruluş senedine de uygun bir biçimde sürekli ve istikrarlı şekilde sürdürdüğümüz alternatif eğitim konferanslarımızla, Kur’an’ı belirleyici kılan ve Vahyin ilk şahitliğini yapan Rasûlüllah’ın (s) sünnetine dayalı tevhidî mücadele geleneğini izleyerek, hem kendimize Rabbimizin rızasını kazandıracağını umduğumuz salih ameller yapmaya çalıştık, hem de gelecek nesillere bilgi ve birikim bırakma çabası içerisinde bulunduk. Başından beri, yöntem olarak şiddeti esas alan eğilimi de, laik-demokratik bâtıl sistemle uzlaşmayı esas alan eğilimi de reddedip her iki yaklaşımın da meşru olmadığını ifade ettik. Mücadele yöntemi olarak, bu uçlardan uzakta; tebliğ, eğitim ve vahyin şahidliği ekseninde toplumu vahiyle yeniden inşa edip dönüştürmeyi hedefleyen vasattaki Nebevî yöntemi tercih ve tâkip ettik. Geleneksel olarak “Müslümanım” diyen kitlelere, Kur’an’ın şartlarını belirlediği “Müslim” kimliğini kazandırmayı hedefledik.
Çocuklarımız, Allah’ın bizlere emanetidir. Bu emaneti korumak, yetiştirmek onu yaratılışına uygun ve doğasıyla ters düşmeyecek bir biçimde geleceğe hazırlamak yetişkinlerin sorumluluğudur. Bizler, Kur’an neslinin inşasını, evrensel barışın, tevhid ve adaletin tanıklığını ve taşıyıcılığını yapmayı hayatî bir ideal olarak görüyoruz. Mutluluğu, hayatın bugünü ve yarınıyla, dünya ve ahiret boyutuyla birlikte düşünmeliyiz. İşte bu kulluk eksenli hayat tasavvurumuz içinde, tevhid ve adaletin sosyalleştirilmesi, hayata aktarılması çabaları bakımından Kur’an neslinin inşâsı önceliğimizdir. Kur’an nesli inşâsına çocuklarımızla birlikte katılmalı, elifbadan ve alfabeden başlayarak tüm hayatı ve Allah’ın vahyî ayetleri ile âfâk ve enfüsteki kevnî ayetlerini çocuklarımızla birlikte okuyabilmeliyiz.
Ne yazık ki, günümüzde birçok alanda olduğu gibi resmi eğitim kurumlarında da kültürel çürüme ve yozlaşmanın daha fazla azgınlaşarak çocuklarımızı yaygın ve derin biçimde ifsad ettiği bir süreci yaşıyoruz. Oysa, zorunlu olan resmi örgün eğitimin öğütücü ve çürütücü tesirini azaltacak ve çocuklarımızı bu yaygın kirlenmeden arındıracak alternatif ortamlar oluşturmalıyız. Bu bağlamda, özgün, özgür ve yaygın eğitimi harekete geçirebilmeliyiz. Bizler istiyoruz ki, çocuklarımızı; eğitimci, öğrenci, veli dayanışması ve sevgiye, şefkate ve merhamete dayalı ilişkiler zemininde, erdemli, tutarlı, dürüst, ahlaklı şahsiyetler olarak yetiştirelim. Onları, hayata ve insan ilişkilerine sahih bilgilerle yaklaşmayı bilen, inanç, ilke ve değerleri uğrunda mücadeleden kaçınmayan, kolektif çabalarda paylaşımı ilke edinen, yaşı oranında sorumluluk taşıyabilen kişilikli insanlar olarak yetiştirebilmeliyiz. Bu amaçla vakfımız bünyesinde, “İLKAV Çocuk Klübü” adı altında ve gönüllü rehber öğretmenlerle birlikte yapılandırdığımız çocuk eğitimi çalışmalarımız sürmektedir.
Vakfımızda, başta Şeyho Duman hocamız olmak üzere ehil kardeşlerimizin öncülüğünde, kadınlara ve erkeklere yönelik tefsir dersleri, gençlere yönelik çeşitli eğitim programları da gerçekleştirilmektedir. Ayrıca vakfımız bünyesinde 25 yıldır devam eden Cuma namazı pratiğimizde gerçekleştirilen Cuma Konferanslarımız ve hutbelerimiz de halkımıza yönelik yaygın eğitim işlevi görmektedir. Bu vesileyle her hafta toplanan yüzlerce kişiye bir yandan tevhidî mesaj ulaştırılırken, diğer yandan da gerek halkımızı gerekse genel olarak ümmetimizi ilgilendiren çeşitli sorunlara vahyî ölçülerle nasıl yaklaşmamız gerektiğinin ve sorumluluklarımızın eğitimi verilmekte ve bunun pratik uygulama örnekliği de ortaya konmaktadır. Bunlara ilaveten, gerek ülkede, gerekse bölgede ve dünyada yaşanan işgal, katliam, baskı, yasak, adaletsizlikler, zulümler, insan hakları ihlalleri vb. konularda da meydanlarda ya da zulmeden kurumların önünde protesto amaçlı basın açıklamaları yapmaktayız.
Diğer yandan, Vakıf olarak elde ettiğimiz bilgi ve tecrübeyi, diğer vakıf ve derneklerdeki kardeşlerimizin yanı sıra, değişik şehirlerde bulunan kardeşlerimizle de paylaşmak, onların bilgi ve tecrübelerinden istifade etmek de önemsenmiş ve gereği yapılmıştır. Hablullah olan Kur’an’ı merkeze alarak yeniden bir ümmet inşâsı yolunda kardeşlik bilincini geliştirmek, iyiliği emredip kötülükten alıkoymayı ete kemiğe büründürmek ve Vahyin hayatı bir sinir ağı gibi örmesini ümit ettiğimiz çalışmalar için diğer şehirlere ve çalışma gruplarına ziyaretlerde bulunduk. İLKAV’ı hiçbir zaman nihaî bir yapı olarak görmedik ve bizi diğer tevhidî gruplarla birlikte oluşturulacak nihaî ve bağımsız İslami kimlikli kuşatıcı yapıya giden yolda geçici bir aşama ve Allah yolunda mücadelemizde kullanacağımız ve gerektiğinde de vazgeçebileceğimiz bir araç olarak nitelendirdik.
Tevhidî uyanış süreci öbeklerinin, önce 28 Şubat baskı döneminde kısmen de olsa bâtıl sistem içi yöntemlere doğru savrulmaları ve Hak-bâtıl karışımı söylemlere doğru dönüşüm geçirmeleri söz konusu olduğunda, İLKAV, birlikte hareket ettiği ve dayanışma içinde olduğu farklı gruplarla beraber istikametini korumakta örnek bir tutum izlemiştir. Daha sonra gelen ve baskıların kısmen kalktığı, görece özgürlüklere kısmen alan açıldığı rehavet döneminde ise, tevhidî uyanış süreci bakıyesinin çok büyük bir kısmı manevi ve maddi duygusallıklara dayalı kitlesel bir savrulmayla sistem içi bâtıl siyasete eklemlenme sürecine girmiştir. Duyarlılıkların azaldığı, tembelliğin arttığı, rahatın, dünyevileşmenin ve konformizmin Müslümanları kuşattığı, iktidar yanlısı söylem ve eylemlerin Müslümanları bağımlı kılıp edilgenleştirdiği son on yılda da İLKAV, Allah’ın izniyle yine istikamet krizi yaşamadan yoluna devam etmiştir. Bu sefer de, tevhidî istikametini koruyabilen çok daha az sayıdaki kardeş gruplarla birlikte, laik demokratik siyasetin destekçisi olmayan, bağımsız ve ilkeli bir duruş sergilemeye çalışmıştır. Bu ilkeli duruş gereğince İLKAV, Hakk’ı haykırmaya, tevhidî mesajı gündemleştirmeye, adaleti savunan âdil şahidlik sorumluluğunu yerine getirmeye ısrarla devam etmiş ve bu yüzden de kapatma davalarına, Cuma namazı baskınlarına ve yöneticilerinin gözaltına alınması zulümlerine muhatap kılınmıştır.
İLKAV Başkanı hakkında da, basın açıklamalarındaki konuşmaları, makale ve konferansları sebebiyle 70’e yakın soruşturma ve dava açılmış, ancak sistem yargılarken kendisi yargılanma konumuna düşmüş, çünkü mahkeme salonlarında da sistemin zulmü ifşa edilip Hakk’ın mesajı gündemleştirilmiştir. İLKAV’a ve Başkanına açılan davalarda, zalim sistemi sorgulayan, hesap soran tavizsiz ilkeli bir duruş sergilenerek yapılan ve İslami kimliği savunan savunmalarla sistemin zulümlerini ifşa edip Hakkı haykırmak suretiyle hem yargıçlara tebliğ yapılarak hem de gelecek nesillere belge bırakılarak tarihe not düşülmüştür. Kapatma davası açan Vakıflar Genel Müdürlüğüne yazılan bir yazıyla, Vakfı kurarken resmi ideoloji olan Atatürkçülük ve laikliğe bağlılık şartı koşulmadığı, ancak şimdi bu ideolojiye aykırı davranmak gerekçesiyle kapatma davası açıldığı hatırlatılmıştır. Bundan sonra artık bu şartı da koştuklarına dair resmi bir yazı yazmaları halinde, böyle bir şartı akîdemize aykırı bulduğumuz için, kapatma davası açmalarına bile gerek kalmaksızın, vakfın bizzat kendimiz tarafından kapatacağı ifade edilmiştir.
Aynı süreçte, Diyanet İşleri Başkanlığı da, laik kemalist “devletin izni olmadan Cuma namazı kılamayacağımız” iddiasıyla, laikliğe ve Atatürkçülüğe aykırı hutbeler, vaazlar gerçekleştirdiğimizi ileri sürerek vakıf yöneticileri hakkında soruşturma açtı. Ayrıca müftülüğün şikâyeti üzerine Cuma namazı kıldırdığı gerekçesiyle Şeyho Duman hocamız karakola götürülüp ifadesi alındı. Bütün bunları yapan ve Cuma namazı kıldığımız konferans salonumuzu, Emniyet Müdürlüğü ve Vakıflar Bölge Müdürlüğüyle birlikte mühürleyerek namaz kılmamızı engelleyen Diyanet İşleri Başkanlığına da aynı ilkeli itirazları yaptık. Bizim hutbe ve Cuma konferanslarımızın içeriğini laik kemalist devletin ve onun laikliğe göre faaliyet gösteren bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığının belirleme hak ve yetkisinin olamayacağını ifade ettik.
Darbe süreçlerinde ve resmi ideoloji baskısı altında, birçok soruşturma ve davaya muhatap kılınarak susturulmaya, yıldırılmaya çalışılan İLKAV, ilk kapatma davasına ise görece özgürlükçü olduğu iddia edilen AKP döneminde, 2006 yılında muhatap kılınmıştır. 25 yıldan beri sürdürdüğümüz Cuma Namazı pratiğimizde gerçekleştirilen Cuma konferanslarımız, hutbelerimiz; laik kemalist sistemi, dayattığı resmi ideolojisini ve Yargı, Hükümet, Meclis ve TSK başta olmak üzere istisnasız bütün kurumlarını, adaletsizlikleri, zulümleri sebebiyle hedef alan ve hak ettikleri en ağır eleştirileri, itirazları yapan bir muhtevadaydı. Meydanlardaki bütün basın açıklamalarımız, salonlardaki konferanslarımız da aynı netlik içindeydi. Hatta Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay önündeki eylemlerimizdeki açık, tavizsiz ve ilkeli itirazlar yanında, kapılarını zincirleyip kilit vuran tepkiler dahi gösterdiğimiz olmuştu. İşte bütün bunları yaptığımız darbe süreçlerinde bile bir kez olsun Cuma namazımız basılmamış, namazı kıldıran imam ve Cuma konferansını veren kişi ve vakıf Başkanımız hiçbir zaman gözaltına alınmamıştı. Ancak bütün bunlar, yani Cuma namazının basılması, önce imam ve vaizin ve ardından da bu haksızlığa karşı çıkıp “kardeşlerimizi bırakın, beni alın” içerikli bir itiraz açıklaması yaptığı için Vakıf Başkanımızın gözaltına alınması ilk defa AKP hükümetince 2017 yılında gerçekleştirildi. Üzerinden iki yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, bu saldırı ve hukuksuzluğa muhatap kılınmamızın, göstermelik de olsa gerekçesinin veya senaryo da olsa isnat edilen “suç”un ne olduğu hâlâ ortaya konabilmiş değildir.
“Yeni Türkiye” adı altında oluşturulan ve baskıcı uygulamalarında ulusalcıların /”milliyetçilerin”, Kemalistlerin söz sahibi kılındığı “Yeni Vesayet”çiler ve “Yeni Statüko”cular bilmelidirler ki; askeri bürokrasinin öncülük ettiği vesayetçi eski statüko döneminde ve darbe süreçlerinde bile susturulamamış, Hakk’ı haykırmaktan vazgeçirilememiş ve yıldırılamamış olan İLKAV, Allah’ın izniyle bundan sonra da susturulamayacak ve yıldırılamayacaktır. Çünkü bizim sahibimiz ve yardımcımız Allah’tır ve bizim mücadelemiz, O’nun kurtarıcı mesajını insanlara ulaştırma mücadelesidir. Allah’ın izniyle bizler yaşadığımız sürece, Kur’an ve sünnetten İslam’ı dosdoğru öğrenme, hakkıyla yaşama ve bu şeref kazandırıcı, diriltici mesajı, sosyal planda şahidliğini de yaparak tüm insanlara ulaştırma çabamızı sürdüreceğiz. Bu bağlamda, bugüne kadar olduğu gibi her türlü zulme, adaletsizliğe karşı tevhid ve adalet mücadelemizde ısrarcı olacağız İnşaAllah.
Bütün pratiğimiz ortaya koymaktadır ki, başından beri, bilgiden-eyleme ifadesinde anlamını bulan, iman-amel bütünlüğü içerisinde sadece bilgilenmekle değil, elde edilen bilginin ahlâkını kuşanarak şâhidliğini yapmanın Rasûllerin ve takipçilerinin ilk görevi olduğu bilinciyle hareket ettik. Allah’ı razı edelim ve halkımıza faydalı olalım diye “Kur’an ile büyük cihad”ı gerçekleştirmek, Vahyin tanıklığını yapmak ve âdil şâhidler olmak üzere yola çıktık. Vakfımıza, vakıf başkanımıza ve yöneticilerimize yönelik sıkça başvurulan baskı, yasak ve engellemelere, onlarca ceza ve kapatma davalarına rağmen, sadece Allah’ın rızasını kazanmak umuduyla ve Allah’ın izni ve yardımı ile yürüyoruz. İnşaAllah bıkmadan, yılmadan ve geri dönmeden yürüyeceğiz. Tevhid, adalet ve hürriyet yürüyüşümüze ölüm bize gelene kadar devam etmek azminde olmak zorundayız. Çünkü bu yürüyüşümüz, yaratılış gayemizin gerektirdiği, Rabbimize kulluk yürüyüşümüzdür.
Bizlere bu hizmetleri yapabilme, irade, imkân, fırsat ve cesaretini lutfeden Rabbimize sonsuz hamd ediyor, O’nun yardımı olmadan bu çalışmaları asla yapamayacağımız gerçeğini itiraf etmekten onur duyuyoruz. Bu vesileyle, bütün bu çalışmalarımızda İLKAV’a maddi ve manevi katkılarda bulunan, en zorlu süreçlerde ve İLKAV ile birlikte görünmenin büyük risk taşıdığı dönemlerde bile yanımızda bulunma irade ve cesaretini gösteren bütün kardeşlerimize, kuruluşundan beri yönetimde görev alanlara, ibadet bilinciyle ve gönüllü olarak hizmete koşanlara, en baskıcı dönemlerde bile kitleler hâlinde cesaretle etkinliklerimize katılanlara, bütün üyelerimize ve gönül dostlarımıza teşekkür ediyor ve Rabbimiz bu katkı, çaba ve hizmetlerini katında makbul saydığı ibadetlerden kılsın diye dua ediyoruz.
Tabii ki, asla “İLKAV olarak yapılması gereken tüm görevlerimizi eksiksiz yerine getirdik, bu konuda Rabbimize karşı tüm sorumluluklarımızı ifa ettik” diyemeyiz ve demiyoruz. Elbette bazı hatalarımız, eksiklerimiz ve kusurlarımız da olmuştur.“… Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.” âyetinde bildirilen gruplardan bir grup olmaktan Allah’a sığınırız. Bizler, sadece Allah’ın yardımı ve lufettiği imkânlarla elimizden geleni, eksiği ve hatasıyla gerçekleştirmeye ve hesap günü için Rabbimize sunabileceğimiz bir mazeret hazırlamaya çalıştık. İnşaAllah Rabbimiz kabul eder.
Sonuç olarak ifade edecek olursak, İLKAV; tuğyan, küfür, şirk ve fesadın hâkimiyetine son verip vahye dayalı yeniden inşayı esas alan, tevhid, adalet, hürriyet ve insan hakları mücadelesini, fıtrî sapma ve bozulmalara karşı bir arınma, insanın Rabbine ve kendine yabancılaşmasına ve müstekbirlere karşı bir başkaldırı imkânı olarak gören, tevhid ve adaletten yana ilkeli, tutarlı ve erdemli bütün insanlara açık, bir mücadele zeminidir. Kur’an’ın aydınlatıcı rehberliği ve Rasûlüllah’ın (s) çağları aşan güzel örnekliği, tevhid, adalet ve hürriyet şiarı, mücadelemizde yolumuzu aydınlatan ve evrensel rehberliğin ufkumuzu açan programıdır. Bu temel değerleri uygulayacağımız hattı da iman-amel bütünlüğü belirlemektedir.
İşte İLKAV, yukarıda zikredilen ilkeler ışığında geçirdiği 30 yılına yeni on yıllar eklemek üzere, bu anlamlı yürüyüşünü inşaAllah yeni genç kadroların ve yeni nesillerin öncülüğünde devam ettirme azmindedir. İLKAV olarak, bu kutlu davada yer almak ve Allah’ı razı edecek amellerde yarışmak isteyen bütün kardeşlerimizi, İslamî tebliğ ve eğitimle toplumsal arınma ve inşayı hedefleyen bu Hak yolda görev almaya, tevhid, adalet ve hürriyet mücadelesinde Allah’ı razı edecek fedakârlıklarda yarışmaya çağırıyoruz.
İLKAV
İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
Not: Bu metin, İLKAV’ın 30 yıllık mücadelesinden kısa kesitler yansıtan sinevizyonda kullanılan tanıtım metnidir.