İnsan Hakları ve Onuru Derneği HDR’nin düzenlediği “Batıdaki İslam Düşmanlığı ve Müslümanların Sorumluğu” konulu panel için Almanya’da bulunan Mehmet Pamak, Essen kentinde Yalçın İçyer’in misafiri iken HDR kurucularından Y. İçyer ile birlikte polis tarafından gözaltına alındı.
Aynı binada İnsana Hizmet Vakfı’nın da buluduğu büro ve mescit kısımlarına köpekleri ile giren polislerin, kapalı olan odaların pencere camı ve kapılarını kırarak içeriye girdiği ve son derece sert ve aşağalıyıcı bir tutum sergilediği belirtildi.
Mehmet Pamak’ı konuk eden Yalçın İçyer’ olayı şöle anlattı: “Sabah 07:00 civarında uykudayken kapının sert bir şekilde çalınması ile uyandık. Kapıyı açtığımızda silahlarını üzerimize doğrultmuş polislerle karşılaştık. Bir grup polis, köpekleri ile birlikte, aile fertlerimizin giyinmelerine bile izin vermeden aşağılayıcı ve zorba bir tavırla evimizin odalarına dağıldılar. Kilitli olan kimi odaların da kapısını kırarak içeriye girdiler. Evimizin ve Vakfımızın odaların da köpekleri ile herşeyi dağıtmak sureti ile arama yaptılar. Sonra yanlarına aldıkları bir kısım Kitap, CD, Bilgisayar gibi eşyalarımızla birlikte beni de Emniyete götürüp bir hüçreye kapattılar. Daha sonra parmak izi alınması ve fotoğraf çekilmesini mütakip ‘Halkı Devlete karşı kışkırtma’ suçlaması ile ifademi almak istediler. Avukatım olmadan ifade vermeyeceğimi söylemem üzerine, ifademi bilahare vermek üzere serbest bırakıldım.”
Gözaltına alınan Mehmet Pamak da olayı şöyle anlattı. “Benim yattığım bir kitaplığında bulunduğu odaya, namaz kılınan mahallere ayakkabılarla ve köpeklerle girdiler. Yanlarında getirdikleri kameraları ilede yaptıklarını görüntülüyorlardı. Ben, bu sert, saygısız ve aşağılayıcı tutum karşısında tepki göstererek “işte Batı’nın demokrasi ve İnsan Hakları anlayışı bu, Batı’nın bu konudaki bütün iddiaları yalan” dediğimde polis yetkilisi “ağzını kapat ve sus yoksa seni derhal kelepçeleyip hapse atarım” dedi. Ondan sonra eğitilmiş köpekleriyle birlikte bütün eşyalarımı (el çantamı, valizimi, ceket ve pantolon ceplerimi boşaltarak) dağıttılar. Bir yandan kendilerinin getirdikleri tercüman vasıtasıyla çantamda bulunan evrak ve dosyalarımı tetkik etmeye yönelirken bir yandan da köpeklerine her tür eşyamı koklatarak amacını bilemediğimiz bir arama faaliyeti gerçekleştirdiler. O arada beni bir sandalyaye oturtup giyinmeden ve hareket etmeden beklememi istediler. Daha sonra bütün binayı ve odalarını köpekli aramaya tabi tuttular. Sonuçta beni bir grup polis karakola götürdüler. Daha sonra da Yalçın İçyer’i götürmüşler. Karakolda bütün özel eşyalarımı ve evde el koydukları dosyalarımı aldılar. Yeniden bir aşağılayıcı aramadan sonra yalınayak bir şekilde beton zeminden ve üzerine uzanabilenecek sedyeden ibaret bir hücreye soktular. Parmak izi alındıktan ve her cepheden fotoğraf çekildikten sonra ifademize başvuruldu. Suçlama şuydu: “Çantanızdan çıkan notlarınızda ABD ve AB’nin İslam’a müslüman halklara yönelik savaşından bahsediyorsunuz. Bu sebeble halkı kışkırtmak suçunu işlediğinizi iddia ediyoruz, ne diyorsunuz?” Bu soruya karşı verdiğimiz kısa cevap şu idi: “Bu suçlamayı reddediyorum. Ben Amerika’nın emperyalist politikalarını ve müslüman halklara yönelik işgal ve savaşını ve bu saldırılara destek veren AB ülkelerini eleştiriyorum, protesto ediyorum. Ve ben bütün dünya insanlığının özgürleşmesi istikametinde adalet ve özgürlük mücadelesi veriyorum.” Bu ifadeden sonra dosyalarımızı iade etmediler. İnceleyecekleri ve suç unsuru bulurlarsa dava açıp tutuklama kararı verebileceklerini söyleyip serbest bıraktılar. Beni, iradem dışı ve zorba bir yöntemle alıkoyan, hiçbir suç işlemediğim halde karakola götürüp ifademi alan polis yetkilisi: “Görüyorsunuz biz demokrasi ve hukuk devletini işletiyoruz. Bakın aynı masada oturup konuşuyoruz” dedi. Ben de “ancak bu çok demokratik(!) ilişkide henüz Almanya’da kamuya açıklanmamış ve yayınlanmamış arşiv bilgilerimden dolayı beni suçladığınızı unutuyorsunuz” dedim. Avukatımın uyarısı üzerine daha detaylı açıklamalarımızı savunma sürecine bıraktık ve oradan ayrıldık.”
Mehmet Pamak yaşadıklarını şöyle yorumladı: “11 Eylül öncesinde yaklaşık iki buçuk yıl Almanya’da kalmıştım. O zaman da Müslümanlara karşı çifte standartlı davranılması ve ikinci sınıf muamelesi yapılması söz konusu olmakla beraber, bugüne göre daha rafine yöntemler uygulanırdı. Ancak 11 Eylül sonrasında Avrupa’nın dengesini tamamen kaybettiği anlaşılıyor. İslam’a ve Müslümanlara karşı daha açık bir düşmanlıkla ve daha bağnaz bir önyargıyla hareket edilmeye başlandığı görülüyor. İşte bu sefer Almanya’ya gelişimin daha ikinci gününde Batının insan haklarının çarpıcı bir tanıtımına muhatap oldum. Almanya’nın “insan hakları” anlayışıyla fiilen ve cebren tanıştırıldım.
Çantamda ve zihnimde yer alan ve henüz Alman toplumuna deklare edilmemiş, açıklanmamış, yayınlanmamış düşüncelerimden dolayı hem de “Guantanomo” yöntemiyle apar topar ve mesnetsiz bir biçimde göz altına alınıp hücreye kapatıldım. İşgal, istila amaçlı kitle katliamları yaparak ve Ebugureyp, Guantanomo işkence ve tecavüzleriyle Müslüman halklara kan kusturan ABD ve destekçisi AB ülkelerinin katil yöneticilerine, işledikleri bu insanlık suçları ve insan hakları ihlalleri sebebiyle hiçbir takibata geçmeyen Alman polisinin “insan hakları” uygulamasına muhatap oldum. ABD ve AB ülkelerinin bu haksızlıklarını, emperyal politikalarını, işgalci, sömürgeci tutumlarını eleştirmeye ve insan haklarını savunmaya yönelik ve henüz topluma açıklanmamış düşüncelerimi havi notlarımdan dolayı “kışkırtıcılık”la suçlanıp “terörist” muamelesine tabi tutuldum.
Alman polisi, HDR’nin düzenlediği “Batının İslam Düşmanlığı” konulu panele yeni ve taze malzemeler yetiştirmek için elinden geleni yaptı. Benim bugüne kadar başka Müslümanlara yönelik haksızlıklar sebebiyle eleştirdiğim Batı, bu yapılanlarla gerçek yüzünü bana da uygulamalı bir biçimde ve zorbaca göstermiş oldu.
“Biz istediğimiz zulmü, insan hakları ihlallerini yaparız, ama siz eleştirmeye bile teşebbüs edemezsiniz. Bizim haksızlıklarımızı eleştirmeye yönelik düşünme süreciniz bile suçtur ve yeni hak ihlallerine muhatap kılınmanızın da sebebini teşkil eder” cüretkarlığı ile hareket edildi. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, biz Müslümanları tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemizden döndürmeyi Allah’ın izniyle başaramayacaklardır. Bu tür saldrganlıklarla, çökmüş, insanı kendine ve Rabbine yabancılaştırmış makine medeniyetini daha fazla ayakta tutmaları da mümkün olmayacaktır.”
HABER7