Selamun aleyküm
Yalnız Allah’a ibadet/kulluk yaparak hayatı ibadet kılmak, hayatı Allah’ın rengiyle boyamaktır. En kolay tanımıyla ibadet; Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla, O’nun vahiyle bildirdiği emir ve yasaklarına uymaktır. Allah’ın belirlediği şartlar dâhilinde ve Rasûlün şahidliğinde/örnekliğinde hayatın bütün alanlarında sadece Allah’ın hükümlerine tâbi olmaktır. Dini Allah’a hâlis kılmak, hayatı ve itaati sadece Allah’a tahsis etmektir. Kısaca ibadet, Kur’an’ın hükümleriyle ahlâklanmaktır.
Yaratılış gayemiz olan “yalnız Allah’a ibadet etmek”, hayatımızın bütün alanlarını düzenlerken, sadece -hiç kimsenin kendisinden daha güzel hüküm koyması mümkün olmayan- Allah’ın hükümlerini esas almak, her konuda onu belirleyici kılmaktır. Allah bu durumu, başka renklere itibar etmeyerek Allah’ın boyası/rengi (sıbğatAllah) ile boyanmak olarak da ifade etmektedir.
“Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası (rengi) Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz Yalnız O’na ibadet/kulluk ederiz” (deyin).” (Bakara, 2/138).
Rabbimizin bu ayetinden anlaşıldığı üzere, bu din, aynı zamanda Allah’ın verdiği bir renktir. Kim Allah’tan daha iyi, daha güzel bir renk verebilir ki? Allah’ın rengini ise, O’nun Kur’an’da vazettiği hükümleri belirlemektedir. Bu hükümlere iman edip gereğince amel eden, onlara tam bir teslimiyetle tâbi olan Allah’ın boyasıyla/rengiyle boyanmış olmaktadır.
Allah’ın kullarına, “Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışız” deme çağrısı yapan ayet, “Biz yalnız Allah’a ibadet/kulluk ederiz” demeleri talimatıyla ve bu talimata uygun bir hayat yaşamalarını hatırlatarak sona ermektedir. Açıktır ki, Allah’ın rengiyle boyanmak demek, hayatın bütün alanlarında sadece Allah’a ibadet ve kulluk yapmak demektir. Hayatımızın bütün alanlarında Allah’tan başka ilah ve rab tanımamak ve bu tevhidî imanla hayatı ibadet kılmak demektir.
Kendi boyası ile boyanmamızı emreden ve kendisinden daha güzel rengi vermeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini beyan eden Rabbimiz; bir başka ayette de yakîn bir imana sahip olanlar için Allah’ın hükmünden daha güzel hüküm de olamayacağını ifade etmektedir;
“Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” (Mâide, 5/50).
İşte başka hiç kimsenin aynı seviyede hüküm koymayı asla başaramayacağı en güzel konumdaki Allah’ın hükümlerinden oluşan bu din, yüce Allah’ın insanlığa son mesajı olmasını dilediği ve daha güzeli olmayan ilâhi rengidir. Bu en güzel renkle boyanmaya çağrıdan amaç; Allah rızasını kazanmayı belirleyici kılan, taassuba ve kine yer vermeyen, ırk ve deri rengi ayrımı tanımayan kuşatıcı ve kucaklayıcı bir yaklaşımla, insanlar arası geniş çaplı bir birliğe dayanak sağlamak, zemin hazırlamaktır. Bu ilâhi renk, insanların hayatında barışı, adaleti, huzuru tesis etmeyi, fıtrat ve evren ile insan hayatı arasında da uyumu ve ahengi sağlamayı hedeflemektedir.
Sonuçta kendisiyle boyanılacak iki renk vardır: Birisi heva ve tağutların vazettiği, bâtıl, çirkin ve kötü olan cahiliye hükmüne dayalı cahiliyenin rengidir. Diğeri ise, Hakkı ve en güzeli temsil eden Allah’ın hükümlerinin oluşturduğu ve daha güzeli mümkün olmayan ilahi renktir. İşte huzur, barış ve kurtuluş, bu ilâhî renge boyanmaktan geçmektedir. Cahiliyenin rengi, zulümat içinde yer alan bütün renk tonlarını ihtiva eden bir renkler demeti gibidir, insan hangisiyle boyanırsa boyansın, sonuçta kötü renge boyanıp şirke, fesada ve hüsrana sürüklenmektedir. Allah’ın rengi/boyası ise, Nur olarak nitelendirilen, aydınlığı, tevhidi, sahici barışı, adaleti, huzuru ve kurtuluşu temsil eden ve en güzel olan tek renk konumundadır.
Söz konusu ayette yüce Allah’ın “dine” boya adını vermesi istiare ve mecaz yoluyladır. Tıpkı boyanın etkisi kumaşta nasıl ortaya çıkıyor ise, dinin öngördüğü ameller, izler, renkler de o dine bağlı olan kimseler üzerinde, simalarında, hayatlarında, davranış ve amellerinde, özetle ahlâklarında tezahür eder. Bu sebeple, Allah’ın rengini verecek hükümleri, ahlâki, hukuki, ameli ölçüleri ihtiva eden Kur’an’dan uzaklaşma ve Rasûl’ün güzel örnekliğinden kopuş süreci; kaçınılmaz olarak Allah’ın renginin hayatımıza, amellerimize yansımasını engellemiştir. İbadetlerin içini boşaltmış, anlam ve istikamet kaybına yol açmış, sonuçta da barışı, huzuru ve adaleti yok etmiştir. Allah’ın boyası olan vahiyden kopuk ibadetler; başka renklere dönüşmüş, atalardan devralınan şekli hareketler, içerikten yoksun örf ve adetler konumuna sürüklenmiş ve “atalar dini” hüviyetindeki cahiliye rengini almıştır.
Böylece kulluk ve ahiret eksenli hayat tasavvurunun yerini, dünya ve “dünyanın süsleri” eksenli seküler bir hayat tasavvuru almış, Allah’ın boyası, Kur’an’ın ahlâkı hayatımıza yansımaz olmuştur. Sekülerleşmiş, dünyevileşmiş hayatları heva ve tağutların ürettikleri cahiliye hükmü kuşatmış ve Müslüman olduklarını iddia edenlerin hayatlarında bile cahiliye boyası/rengi tezahür eder olmuştur.
İslam ümmeti, işte bu kaynaktan uzaklaşma, Kur’an’dan kopuş serüveni sonunda en güzel hüküm olan Allah’ın hükmünden uzaklaştığı için en güzel renk olan Allah’ın boyasını/rengini kaybetmiştir. Cahiliye hükmünü esas aldığı için de cahiliye rengine boyanarak yozlaşmış, zillete düşmüş, sonuçta vahdetini, onurunu ve bağımsızlığını kaybetmiştir.
Rabbimiz, kendisinden daha güzeli olmayan vahyin hükümlerini hayatımıza hâkim kılarak, yine daha güzeli olmayan ilahî renkle boyanmayı ve mübarek rızasını kazanmayı hepimize nasip etsin inşaAllah.