Selamun aleykûm
Daha önceki yazılarımızda zikredilen ayetler ışığında, ilk neslin örnekliğinde olduğu gibi doğru bir konumdaki ibadetlerin, mü’minleri günahlardan arındıracağını, sahih bir imana ve Kur’an’a dayalı ibadetlerin kötülüklerden alıkoyacağını, günah işlemeye engel olacağını ve insana onur kazandıracağını tespit etmiş bulunuyoruz. Yine ayetler ışığında tesbit ettik ki, samimi ve ihlaslı bir namaz veya başka bir ibadet günahlardan alıkoyup iyiliğe ve hayatın diğer alanlarında da Allah’ın emirlerine uymaya sevk ederken, samimiyet ve ihlâstan yoksun şeklî bir namaz ve ibadetler ise tam tersi sonuçlara yol açmaktadır.
Kur’an’da Rabbimizin bizden istediği taahhüde sadakat gereğince de hayatımızın bütününü sadece Allah’a kulluk ekseninde ibadet kılmamız gerekiyor. “De ki: ‘Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am, 162).
Bu bağlamda bireysel ve toplumsal, kamusal ve özel hayatımızın hiçbir alanında Allah’tan ve dininden soyutlanmış, Allah’a ibadete tahsis edilmemiş bir boşluk bırakmamak gerekiyor. Çünkü hayatımızın bütününü Allah’a tahsis ederek yalnız Allah’ın hükümranlığına teslim olmamız ve hayatın tamamında yalnız Allah’a ibadet ve itaat etmemiz yaratılış gayemizdir. (Zariyat, 56). Hayatın bütün alanlarında sadece Allah’ı ilah ve rab edinip O’ndan gayrı ilahlık ve rablık taslayanları reddetmemiz imani sorumluluğumuzdur. İşte tevhid de budur.
Aksi takdirde hayatta oluşacak Allah’tan ve dininden soyutlanmış, Allah’a ibadete tahsis edilmemiş her boşluğu başka ilahlar, başkalarına itaatler/ibadetler ile Allah’a isyan ve günahlar doldurmaya başlamaktadır. İşte şirk de budur. Tabiri caizse, hayat, tevhid ile şirkin mücadele alanı olduğu kadar, ibadetler ile günahların da savaş alanı gibidir.
İbadetler hayata hâkim olup kuşattıkça, günah ve kötülükleri hayattan kovma fonksiyonu görmektedirler. Eğer günahlar hayatı kuşatır hale gelirse, o zaman da günahlar ibadetleri hayattan kovmakta, giderek azalmasına ve içinin boşalmasına yol açmaktadır. Yani hayatta, ibadetler ve günahlardan hangisi daha etkinse diğerini yok etmeye, biri diğerini sürekli hayattan kovmaya çalışmaktadır. İmanın ispatı, salih amel ve ibadetlerin hayatı kuşatmasıyla gerçekleşir. Aynı zamanda da salih amel ve ibadetler, imanın, onu yaşatan, besleyen gıdası gibidir. İman, salih amel ve ibadetlerle diri kalır, aksi takdirde ölür. Günahın ve kötülüklerin bir insanı tamamen kuşatması hâli ise, artık imanı da yok eden bir işlev görmektedir ki, Rabbimiz bu konuda bizleri uyarmaktadır:
“Hayır! Kim bir kötülük (günah) eder de kötülüğü (günahı) kendisini çepeçevre kuşatırsa, işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara, 81).
Bir başka ayette ise, Kur’an’ın hükümlerini çiğneyip günaha dalanların, onu yalanlayanların, bu suretle kazandıklarının, onların kalpleri üzerinde pas tutup kararttığı, Allah’ın böyle kalpleri perdelediği ifade edilmektedir.
“Onu ancak hükümleri çiğneyen ve günaha dalan kimseler yalanlar. Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: “Geçmişlerin masallarıdır” dedi. Asla, hayır; onların kazanmakta oldukları, kalpleri üzerinde pas tutmuştur. Hayır; gerçekten onlar, Rablerinden perdelenerek-yoksun tutulmuşlardır. Sonra onlar, kuşkusuz cehenneme yollanacaklardır.” (Mutaffifin 12-16).
Evet, isyankârlıkta direnip günahta ısrar eden kişinin kalbi paslanır, kararır ve körelir. Üzerini kalın bir perde örter. Vahyin aydınlığının oraya girmesine engel olur. Onu bu aydınlıktan mahrum eder. Yavaş yavaş duyarlılığını kaybettirir. Zayıflamasına ve ölümüne yol açar. Rasûlüllah (s) kalbin paslanmasını şöyle izah etmektedir:
“Bir kul günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul tevbe ederse, bu siyah leke kaybolur. Şayet tevbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, bu leke onun tüm kalbini sarar.” (Müsned-i Ahmet, Tirmizi, İbn Mâce, Neseî, İbn Cerir, Hâkim, İbn Ebi Hatim, İbn Hibban.)
Kur’an-ı Kerim’in “Hayır! Aksine kazandıkları kalplerini karartmıştır.” ayetinde geçen karartma işte budur. Bu sonuç, insanların üst üste günah işleyerek kalbin körelmesine ve ölmesine kadar bu tür hareketlerini ısrarla sürdürmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple, iman edenlerin imanları bile, böyle günhata ısrarcı süreçlerin sonunda yok olabilmektedir. Bu şekilde günahta ısrarcı olanlar, sonuçta imanlarına şirk bulaştırma, zulüm giydirme konumuna sürüklenmektedir. (En’am, 82).
Ubudiyet bütünlüğünün parçalandığı ve kimi ibadetlerin şekli boyuta indirgenerek de olsa yapıldığı, ancak hayatın pek çok alanında ise Allah’a ibadetin terk edildiği bu tür süreçlerde doğan boşluk (yani Allah’a ibadete tahsis edilmeyen hayat alanı) günahlar tarafından doldurulmaktadır. Ve bu günahlar, giderek diğer ibadetleri de hayattan kovmak suretiyle, işgal ettiği alanı genişletmeye çalışmakta, hatta insanları tamamen kuşatarak imanlarını şirke bulaştıracak olumsuzluklara da yol açabilmektedir.
O halde, daha önce ifade edildiği üzere, ibadetlerimizi, Kur’an’la bağlantılı ve ubudiyet bütünlüğü içinde yerine getirmeye çalışmalıyız. Bu anlamdaki bilinçli ve ihlasla yapılan ibadetlerimiz, giderek günahları hayatımızdan kovacak ve hayatımızı ibadet kılarak Kur’ani bir inkılâba yol açacaktır. Bilmeliyiz ki, hayatın herhangi bir alanında ihlâsla, iman-amel bütünlüğünü koruyarak ve Allah’ın istediği ölçüler içinde Rabbimize ibadet ve itaati gerçekleştirdiğimizde, bu ibadetimiz üç olumlu sonuca yol açacaktır.
Daha önceki bölümlerde ayetlerle izah ettiğimiz üzere, birinci olarak, bizi günahlardan alıkoyacaktır. (Ankebut 45). İkinci olarak, kimi günahlarımızı örtme/silme fonksiyonu görecektir. (Hud 114, Tevbe 103, Muhammed 1-2, Furkan 70). Üçüncü olarak da, diğer hayat alanlarında da aynı Allah’a ibadete, aynı kıbleye dönmeye teşvik edecek, aynı kıbleye yönlendirecektir.(Hud 87).
İşte bu suretle giderek tüm hayatın günahlardan temizlenip ibadetlerle kuşatılması ve sonuçta da hayatın ibadet kılınması gerçekleşecektir. Böylece, iman ile şirk, ibadeler ile günahlar arasındaki savaş, imanın ve ibadetlerin galibiyetiyle sonuçlanacaktır. Hayat bütünüyle ibadet olunca da (tevhidin gereği yerine getirildiğinden) inşaAllah ahiret de cennet olacaktır.
Rabbimiz, hepimizi böyle güzel bir sonuca ulaştırsın. Tabii ki, bu sonuca ulaşmak için öncelikle hepimize, tevhidî bir imanla hayatımızı ibadet kılmayı nasip etsin inşaAllah.