Ana Sayfa / Mehmet Pamak / Basın Açıklaması / Halkın Seçtiği Hükümete Yönelik Darbe Girişimini Protesto Ediyoruz
darbeyi protesto ediyoruz

Halkın Seçtiği Hükümete Yönelik Darbe Girişimini Protesto Ediyoruz

Sesli dinle:

AKP’ye yönelik kapatma davası açıldığında İLKAV olarak yayınladığımız bir bildiriyle bu yargı darbesini protesto etmiş ve şunları söylemiştik; “Biz Müslüman kimliğimizle ve adil şahitliğimizle AKP’ye yapılan bu zulmü ve haksızlığı da protesto ediyoruz. Çünkü biz Müslümanlığımız gereği olarak, halkları kaderleri üzerinde söz sahibi kılan Allah’ın toplumsal yasasının hiçbir zorba güç tarafından engellenmeden işlemesinden yanayız. Toplumlar nasıl bir yönetime layık olurlarsa onunla yönetilmelidirler.  Egemen statükonun sahiplerine diyoruz ki, siz kendi yasalarınıza bile sadık değilsiniz, acıkınca putunuzu yiyorsunuz. Yani halkın iradesine saygısızsınız, halkın iradesiyle seçilip iktidar yapılmış bir partiyi kendi yasalarınızı da çiğneyerek kapatmaya kalkıyorsunuz. Üstelik ahlaksızca İslam’ı da bahane ederek, İslam’la olan savaşınızı AKP üzerinden yapıyorsunuz. Laik bir parti olan AKP İslam’ı temsil etmez. İslam’ı biz Müslümanlar temsil ederiz. Hodri meydan, ne gücünüz varsa bizim karşımıza çıkın, bizimle hesaplaşın. Medyanız var, tahsis edin, gelin Kemalist ideolojinizle karşımıza geçin, biz de İslam’ı anlatalım. Düşüncelerinize, ilkelerinize ve ideolojinize güveniyorsanız karşımıza çıkın, meydan okuyoruz. İslam’la savaşınızı AKP üzerinden yapmayın” dedik.

 

O gün yaşanan yargısal bir darbe teşebbüsüydü, bugünse çok daha alçakça gerçekleştirilen askeri bir darbe girişimi söz konusudur. Aynı tepkimizi ve çağrımızı tekrarlıyoruz. TSK içinden bir cunta tarafından, halkın seçtiği bir hükümeti silah zoruyla devirip, alçakça bir zorbalıkla halk iradesine ipotek koyma teşebbüsü içine girilmiştir. Bu girişim hem halk düşmanlığıdır, hem de bölgeyi yeniden dizayn etmeye yönelik emperyalist projelere uşaklık yapmaktır. Bu darbe teşebbüsü, aynı zamanda büyük bir ahlaksızlıktır. Çünkü maaşları da halkın vergileriyle ödenen bir kısım askeri personelin, kendilerine halkın güvenliği için teslim edilmiş, halkın vergileriyle alınarak ellerine verilmiş silahları halka doğrultmalarından daha büyük bir ahlaksızlık olamaz. Bizler İslami kimliğimizin üzerimize yüklediği adil şahidler olma sorumluluğumuz gereği olarak, bugün yine mazlum halkımızın ve halk iradesinin yanında yer alıp, mazlum halkların kaderleri üzerinde söz sahibi olmaları ilkemizin arkasında durarak, emperyalistlerin uşaklığını yapan darbecilere itirazımızı yükseltiyor, bu zalimane teşebbüsü protesto ediyoruz.

 

Tevhidi imana sahip mü’minler olarak bizler, bütün dünya halklarının, özelde de İslam coğrafyası denilen bölgede yaşayan halkların, kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarını ve Allah’ın sosyal değişim yasasının işleyişine hiçbir zorba tağuti gücün engel olmamasını isteriz. Çünkü Rabbimiz, beşeri hiçbir sistemde olmayan bir adaletle, toplumları kaderleri üzerinde söz sahibi kılmış ve “özünüzdekini hangi istikamette değiştirirseniz, ben de size o yönetimi takdir ederim” hükmüyle insanları onurlandırmıştır. Sonuçta, toplumlar/halklar neye layık olurlarsa, Allah o sistemi takdir edecek ve bu halklar onunla yönetileceklerdir. Ancak toplumlar, İslam’ın sahici ve bütüncül adalet sistemine değil de, beşeri sistemler içinde görece olumlu olan demokratik sisteme, yani zulümatın gri tonlarına, tağuti sistemlerin görece özgürlükçü olanına layıksalar, o zaman da o sistemle yönetileceklerdir. Bu durumda bile darbeciler şiddet ve silah kullanarak halkların iradelerine ipotek koymak suretiyle, Allah’ın sosyal ve siyasi alandaki değişim için Rad 11. Ayette vazettiği yasasının işleyişine engel oluşturmaya kalktıklarında, Müslümanların, bu zulme de karşı çıkıp mazlumların yanında yer almaları İslami ve insani sorumluluklarıdır. Çünkü Müslümanların, insanların imtihan dünyasında kendilerini özgürce gerçekleştirmelerine şiddet kullanarak müdahale edip zorbalıkla dayatmalar yapanlara karşı çıkmaları ve Allah’ın tüm kullarına adaletle muamele edilmesini gündemleştirmeleri adil şahidlik sorumluluklarının gereğidir.

 

Toplumlara layık oldukları sistemleri takdir eden Allah’ın sosyal yasasının insanlık tarihi boyunca değişmeden işlediği ve toplumsal, sosyal ve siyasal değişimin iki boyutta geliştiği görülür. Birincisi, mevcut sistemin temel ilke ve kurallarını koruyarak, görece bir özgürleşmeyi, mevcut zulmün, baskı ve yasakların nispi olarak da olsa geriletilmesi suretiyle halka biraz daha nefes aldıracak görece bir iyileştirmeyi hedefleyen, sistem içi bir değişimdir. Bu tür değişim de yine, Allah’ın sosyal yasası gereğince işlemekle beraber, sonuçta Kur’an’ın zulümat (karanlıklar) olarak nitelendirdiği bâtıl sistem içinde, karanlıkların en koyu tonlarından daha gri tonlarına geçişi ifade eden, zulümat içi bir değişimdir. Ancak zorba oligarşiler, Allah’ın bu toplumsal değişim yasasını engellemek üzere birçok provokasyonlar, baskılar, darbeler yaparak, yargıyı kırbaç gibi kullanarak, çeteleri harekete geçirerek, şiddeti kullanarak toplumun iradesinin özgürce tecellisini, halkın özgürleşmesini ve Kemalizmin kuşatmasından kurtulmasını engellemeye çalışıyorlar. İşte biz, toplumların, halkların özgür olmasını isterken, Allah’ın bu yasası gereğince kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarını istemiş oluyoruz. Toplum dilerse İslam’ı seçer, dilerse başka bir inanç ya da ideolojiyi seçer ve karşılığına da katlanır. Ama halklar, bir dayatma, kuşatma, baskı, darbe, silah ve şiddet olmaksızın özgürce tercihlerini yapabilmelidirler.Neye müstahak olurlarsa onunla yönetilirler, kimsenin bir şey demeye hakkı olmaz, herkes ve her toplum dünyadaki tercihlerinin hesabını da Allah’a verecektir. Biz işte, fertlerin ve toplumların iradelerine ipotek koyup, özgür iradeleriyle tercih yapmalarını engelleyen ve onlara din ya da ideoloji dayatan bu zorbalığın kalkmasını ve halkların kendi kaderleri üzerinde özgürce belirleyici olmalarını istiyoruz. Toplumlar sosyal ve siyasal tercihlerini özgürce yapabilmeli, her toplum serbest iradesiyle kendisini yönetecek kadroları belirleyebilmelidir.

 

Hiçbir zorba, despot, diktatör, halkların iradesine ipotek koyamamalı, toplumlar özgür iradeleriyle kendilerini yönetecekleri serbestçe belirleyebilmeli ve aynı serbest iradeyle yönetimlerine son verebilmeli. Ama maalesef, dünyada emperyalist demokrasiler on yıllardır, fakir ve güçsüz dünya halklarının kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarına izin vermiyorlar. Bölgemizi uzun yıllardır, devşirip uşaklaştırdıkları kadrolarla ve silah zoruyla halklara rağmen yönetiyorlar. Halklar sadece itaat etmekle mükellef sürüler olarak görülüyor ve bu şekilde muamele görüyor. Üstelik bütün bu halkların iradesini yok sayan despotluklar, zulümler, hep emperyalist demokrasilerin desteğiyle sağlanıyor. Batı yanlısı, emperyalist kültür ve çıkarlara hizmet eden seküler yönetimler despot da olsa, emperyalist kültürün bölgeden devşirdiği siyasi,  entelektüel, yazar, aydın, gazeteci, vb. elemanlar da kullanılarak, halka rağmen ayakta tutulmaya çalışılıyor. Halkın iradesinin kısmen de olsa belirleyici olacağı süreçlere gelindiğinde tüm bu kadrolar halk iradesinin aleyhinde seferber ediliyor, hatta yandaş seküler terör örgütleri de devreye konup gerekirse kitlesel kan dökülmesi de planlanıp yeni darbelere zemin hazırlanıyor.

 

Emperyalist Batılı demokrasilerin bölgemizde hep despot rejimlerden yana ve halk iradesinin yönetimleri belirlemesine de bu derece düşman olmasının temel sebebi, halk iradesine dayanmayan darbeci ya da belli ailelere teslim edilmiş despot rejimleri, kontrol edip yönlendirmelerinin, çıkarlarına hizmet ettirip kullanmalarının, bu amaçla emir ve talimat vermelerinin son derece kolay olmasıdır. Çünkü halka dayanmayan bu tür yönetimlerin iktidarda kalmalarının tek güvencesi bu emperyalist devletlerin desteğidir. Diktatörler ve darbeciler egemen olduğunda, hep yerli halklara zulmedip, emperyalist demokrasilerin süfli çıkarlarına ve alçakça hegemonyalarına hizmet ederler. Birlikte bu ülkelerin kaynaklarını sömürür, İsrail’i güvence altında tutar ve yeniden İslami dirilişi engellerler. Ama halk iradesine dayanan, gücünü bu emperyalistlerden değil de halktan alan yöneticiler gelirse, bütün bu çıkarlarının, emperyalist hedef ve projelerinin akamete uğrayacağından korkarlar. İşte bu sebeplerle halkların kaderleri üzerinde söz sahibi olmasını ve yöneticilerini serbest iradeleriyle belirlemelerini engellemeye çalışır, bu hususa büyük önem verir, sürekli engeller çıkarırlar ve darbelerle halkın seçtiklerini devirmeye çalışırlar. İHVAN’a yönelik Mısır’daki darbe de, geçmişte Cezayir’de FİS’e karşı gerçekleştirilen darbe de, hep emperyalist demokrasilerin alçakça desteğiyle gerçekleşmiş ve hegemonyalarını sürdürmüştür. Vahiyden kopuşun sonucunda, insanı kendine ve Rabbine yabancılaştırıp hevanın ilahlığına yol açan başta demokrasi olmak üzere bütün beşeri sistemler büyük sömürü ve zulüm kaynağıdırlar. Çünkü şirk büyük bir zulümdür.

 

Biz Müslümanlar, İslami olmayan laik rejimlerden ve tüm partilerinden berî olsak da, bu tür zorbalıklarla halk iradesinin ipotek altına alınmasına da karşı çıkarak, hep halkların kendi serbest iradeleriyle kaderleri üzerinde söz sahibi kılınması gibi, Allah’ın sosyal yasasının işleyişine dayalı insanlık onurunu yücelten bir fikri temsil ediyoruz.

 

İşte bu tespitler ve ilkelerimiz ışığında, bugün gerçekleştirilen darbe girişimini de diğerleri gibi, emperyalistlerin uşaklığını yapan cuntaların ve paralel işbirlikçilerin halka ve iradesine yönelik düşmanca bir saldırısı olarak değerlendiriyor, mutlaka yaygın ve kitlesel biçimde bir tepkiyle tarihin çöp sepetine atılması gerektiğini ifade ediyoruz. Hak, hukuk ve Halk düşmanlarının bu ahlaksızca ve alçakça darbe teşebbüsünü şiddetle kınıyor, nefretle protesto ediyoruz.

 

İLKAV (İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı) Başkanı

Mehmet Pamak

İlginizi çekebilir

Suçumu Seviyorum -I (Kendi Sesinden Şiir)

Zalimler “suç” saydılar, İslamî yolumuzuİslam şerefimiz, seviyoruz “suç”umuzu Bismillâhirrahmânirrahîm Birinci 28 Şubat darbe ve zulüm ...