Selamun aleyküm,
Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Gündüzün iki ucunda ve gecenin. ilk saatlerinde namaz kıl; iyi (salih) ameller kötülükleri giderirler. Bu hatırlatmalar, öğüt alacak yetenekte olanlar için birer öğüttür.” (Hud, 11/114). Bu ayette, namaz kılmak -eksiksiz ve dosdoğru bir şekilde ikame etmek – emredildikten sonra iyi amellerin kötülükleri giderdiği vurgulanıyor. Bu ifade geneldir ve tüm iyilikleri (sâlih amelleri) kapsamaktadır. Namaz da en büyük iyiliklerden (sâlih amellerden) biridir. Bu sınıflandırmaya öncelikle dâhildir. Yoksa bazı tefsircilerin anladığı gibi kötülükleri gideren iyilik namazla sınırlı değildir.[1] Bu ayette kötülüğü dünyadan kazımanın yolu gösterilmekte ve “Sâlih ameller işleyin ve onlarla kötülüğü yenin” denilmektedir. Faziletli olmanın en iyi yolu namazı ikame etmektir. Namaz size tekrar tekrar Allah’ı hatırlatacak, hakikatin tebliğine karşı teşkil edilmiş, birleşik ve sistemli kötülük cephesine karşı başarıyla savaşmanız için gerekli nitelikleri size kazandıracaktır. Ayrıca size hayır ve ıslah sistemine işlerlik kazandırma gücü verecektir.[2]
Aynı şekilde, bir başka ayette de farklı bir ibadet olarak sadaka vermenin de, mü’minleri günahlardan temizleyeceği, onları arındırıp yücelteceği ifade edilmektedir. “Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin…” (Tevbe, 9/103).
Allah bir diğer ayetinde ise, tevbe ve iman edip sâlih ameller işleyenlerin kötülüklerini iyiliklere çevireceğini bildirmektedir: “Ancak tevbe ve iman edip sâlih amellerde bulunanlar başkadır; Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (Furkan, 25/70).
Burada iki anlam söz konusudur: Birincisi; içten tevbe ettiği zaman, iman ve Allah’a itaate dayalı hayatına başlar, Allah’ın rahmet ve yardımıyla, küfür halindeki kötülüklerin yerine iyi ameller işlemeye koyulur ve kötülüklerinin yerini iyilikleri alır. İkincisi; yalnızca geçmişteki kötülükleri silinmekle kalmaz, ayrıca amel defterine, Rabbi’ne isyanı bırakıp O’na itaat yolunu benimseyen bir kul olarak yazılır. Sonra, geçmiş günahlarına üzülüp tevbe ettikçe, hanesine daha çok sâlih ameller kaydolunur. Çünkü günahtan tevbe etmek ve af dilemek bizatihi sâlih bir ameldir. Böylece, amel defterinde iyilikleri bütün kötülüklerini bastırır ve böyle bir kişi yalnızca ahirette cezadan kurtulmakla kalmaz, aynı zamanda Allah’ın büyük nimetlerine de kavuşur.[3] Tevbe etmenin kuralı ve şartı da şu şekilde belirleniyor. “Kim tevbe eder de arkasından iyi amel işlerse o kimse kararlı bir pişmanlıkla Allah’a yönelmiş olur”. Tevbe etmek; pişman olmakla, günahtan vazgeçmekle başlar; tevbenin gerçek olduğunu, içten olduğunu kanıtlayan sâlih amelle sonuçlanır. Sâlih amel, aynı zamanda günahtan vazgeçmekle ruhta meydana gelen boşluğu dolduran pozitif bir karşılıktır. Çünkü günah bir ameldir, bir harekettir. Bu yüzden ondan boşalan yeri karşıt bir hareketle, yani sâlih amelle doldurmak gerekir.[4]
“Allah, inkar edip kendisinin yoluna engel olanların işlerini boşa çıkarmıştır. İnanıp iyi ameller işleyenlerin, Rabbleri tarafından Muhammed’e indirilen gerçeğe (Hakka) inananların da günahlarını örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.” (Muhammed, 47/1-2).
İnsan, yaratılış amacı istikametinde hareket etmesini sağlaması, fıtratını koruyup geliştirmesi için, her davranışında ve yönelişinde başvuracağı ilahi bir kaynağa bağlanmak ve bunun için de mutlaka tevhidî bir imana sahip olmak zorundadır. İşte o zaman iyi amelin bir anlamı, bir hedefi, bir sürekliliği ve ilahi sistem uyarınca vereceği sonuçları olur. Bu ilahi sistem, bu kâinatın tüm elemanlarını bir kanuna bağlar, her amel ve her harekete bir fonksiyon yükler. Ve bu varlık âleminin bünyesinde fonksiyonunu yapmasında ve gayesine varmasında da bir etki bahşeder. Öte yandan bu ayette yer alan birinci “iman edenler” deyimi, Hz. Muhammed’e indirilen Kur’an’a iman etmeyi de içerir. Ancak ne var ki, ifadenin akışı Kur’an’ı, “Rabbleri tarafından bir hak” olma niteliği ile nitelemek ve bu anlamı pekiştirip yerleştirmek için ön plana çıkarıyor ve gözler önüne seriyor. Vicdanda yer etmiş bir imanın yanı sıra, hayatta dışa vuran amel etmek de gerekir. Amel, imanın varlığını, canlılığını ve çağlayıp kaynadığını gösteren bir meyvedir. İşte yüce Allah, inkâr edenlerin amellerini, şeklen ve dış görünüş açısından güzel görünseler bile, iptal edip boşa çıkarmasına karşılık, iman edenlerin “günahlarını örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.”[5]
Bu ayet gereğince, Allah, ancak iman edip sâlih amel işleyenlerin ve Hz. Muhammed’e (s) inen Hakk’a inananların günahlarını örtmekte ve hallerini düzeltmektedir. Ancak bu örtme ve düzeltme işleminin, mü’minlerin iman edip ve sâlih amel işlemenin yanında, Kur’an’ın Rabb’in katından indirilmiş bir Hak olduğuna da inanmalarından ve tabii ki bu inancın doğal sonucu olarak da “Kitabı hakkıyla okuma”larından sonra gerçekleşeceği bildirilmektedir. Böylece bugün ümmetin yaygın hâli dikkate alındığında, Kur’an’ın ve ibadetlerin neden arındırıcı, izzete kavuşturucu ve inşa edici bir fonksiyon görmedikleri de anlaşılmaktadır.
[1] Seyyid Kutub, Fi Zilal’il Kur’an, Hud 114. ayetin tefsiri. [2] Mevdudi, Tefhim-ul Kur’an, Hud 114. ayetin tefsiri [3] Mevdudi, Tefhim-ul Kur’an, Furkan 70. ayetin tefsiri [4] Seyyid Kutub, Fi Zilal’il Kur’an, Furkan 70. ayetin tefsiri. [5] Seyyid Kutub, Fizilal’il Kur’an, Muhammed 1-2 ayetlerinin tefsiri.