Yazıyı dinlemek için tıklayın |
Bismillâhirrahmânirrahîm
Korona-virüs salgını sebebiyle, birçok yakınımızın hastalığa yakalandığı, bazılarının hastanelerde tedavi altında olduğu, bazılarının da vefat edip Rabbine döndüğü bir süreçten geçiyoruz. Vefat eden mü’min kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır, hasta olan kardeşlerimize de acil şifa diliyoruz.
Toplumsal ilişkilerin altüst olduğu, zaten son on yıldır zayıflayan İslami eğitim ve davet çalışmalarının bir de bu sebeple ikinci bir darbeye muhatap olup sıkıntılı bir konuma geldiği bu süreci nasıl değerlendirmemiz gerektiğiyle ilgili olarak daha önceki bir paylaşımımda önerilerde bulunmuştum. İşte bu tür yazıları paylaşmak ve yaygınlaştırmak da bu önerilerden biriydi. Lütfen bu yazıları okuyalım ve Rasûlullah’ın (s) davetindeki ilk halka olan akrabalarımızdan başlayarak çevremize yaymaya çalışarak, Hakkı tavsiye sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışalım. Rabbimiz, bu tür çabalarımızı bereketli ve tesirli kılsın, bizler için de sorumluluklarımızı yerine getirmek bakımından hiç değilse bir mazeret olarak kabul buyursun inşaAllah
Bir önceki “Dünya ve Ahiret – Hayat ve Ölüm Üzerine” başlıklı yazımızın tamamlayıcısı bir içerikle Dünya ve Ahiret yurduna dair Kur’an’daki hatırlatma ve uyarıları bu yazımızda ele almaya çalışalım. Kur’an’da, dünyanın, âhiretin tarlası olarak vahiyle inşâ edilmesi suretiyle âhiret için sâlih ameller biriktirmeye çağıran, dünya için biriktirme tutkusuna, dünyevîleşme belâsına karşı uyaran âyetler vardır. Aynı şekilde, hayatın bütün alanlarında Allah’ın unutulmaması ve zikrinden yüz çevrilmemesi gerektiğine ve bunun imanın ispatı ve gereği olduğuna dikkat çeken âyetler vardır. Bu konudaki hatırlatma ve uyarılar; özellikle de ölümün daha yakın hissedildiği böyle bir süreçte, insanların çok daha kolay kulak vereceği hususlar olup hidayet üzere olmayanların hidayetine vesile olması, hidayet üzere olanların da hali sorgulayıp kendine çeki düzen vermesi bakımından çok önemlidir.
Rabbimiz, Bazı Ayetlerinde Dünya ve Ahiret Hayatına
Dair Şu Hatırlatma ve Uyarıları Yapmaktadır
Rabbimiz, Ankebut Suresi, 64. Âyette; dünya hayatının geçici bir oyalanmadan ibaret olduğunu hatırlatarak, gerçek, asıl ve kalıcı yurdun ahiret yurdu olduğunu bildirmekte ve “keşke kullarım bunu bilseler de dünya hayatını ona göre değerlendirseler” vurgusu yapmaktadır: “Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan (oyalanmadan) ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek (asıl) hayat odur. Keşke bilselerdi!”.
İsra Suresi 18 ve 19. âyetlerde ise; “Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız. Kim de ahireti diler ve bir mü’min olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.”
Şura Suresi, 20. âyette de şöyle buyrulmuştur, “Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.”
Haşir Suresi 18. âyette ise Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının (ittekullah) ve her nefis (kişi), yarın/(ahiret) için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının (vettekullah). Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
Görüldüğü üzere, “Allah’ın azabından korkup sakının ve Allah’ın emir ve yasaklarına uyma sorumluluk bilincini kuşanın” anlamına gelen iki “ittekullah” ifadesi arasında “her nefis yarın/ahiret için önceden ne hazırladığına, ne gönderdiğine baksın” deniliyor. Yani “hangimizin daha güzel ameller yapacağımız” konusunda imtihan olduğumuz kısacık dünya hayatında, Allah’ın azabından korkup sakınarak O’nun emir ve yasaklarına uyma sorumluluk bilincini kuşanmak suretiyle yarın/(ahiret) için ne gönderdiğimizi sürekli sorgulamamız ve sürekli böyle bir hazırlık içinde olmamız gerektiği hatırlatılıyor.
Ayetin sonunda ise, yine yaptığımız ve yapacağımız amellerimize ve yaşadığımız hayat tarzına vurgu yapılarak, “Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır” deniliyor. Bakın “imanınızdan haberdardır” denmiyor, “yaptıklarınızdan haberdardır” deniliyor. Çünkü lâfzen iman ettiğinizi söylememiz yetmez, bu imanımızı, imtihan alanında amellerimizle, yaşantımızla ispat etmemiz gerekiyor. Bu sebeple ömrümüz bitmeden, sürekli biçimde ahiretimize ne gönderdiğimizi muhasebe etmeli ve Rabbimizce kınanıp hüsran sebebi sayılan “dünya için biriktirme tutkusu” (Tekâsür Suresi) yerine “ahiret için salih ameller biriktirme” tutkusunun (Haşir, 59/18) bizi kuşatmasını sağlamalıyız.
Mal sahibi olmak, çocuk edinme ve diğer sahip olunan dünya nimetleri aslında ‘dünya hayatı’nın süsü ve dünya hayatının geçimliğidir. Ancak varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahanesi Allah’ın katındadır. “Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metâıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.” (Âl-i İmran, 3/14).
“Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir.” (Â’lâ, 87/16-17).
‘Dünya hayatı’, bu gibi özellikleriyle aldatıcı, oyalayıcı, gaflete düşürücü, asıl maksattan uzaklaştırıcı, gelip-geçici ve vefâsızdır. Kur’ân’a baktığımız zaman âdeta tüm azgınlık, isyan ve başkaldırıların sebeplerinin tek sebebe bağlandığını görürüz. O da âhireti hesaba katmadan ve âhiretten korkmadan yaşamak. “Hayır (hayır), doğrusu (aslında) onlar âhiretten korkmuyorlar.” (Müddessir, 74/53).
Haşir Suresinin 19. âyetinde ise, “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.” buyruluyor. İman iddiasına rağmen hayatın tümünde ya da herhangi bir alanında sürekli biçimde Allah yokmuş gibi davranılıyor, Allah’ın hükümleri sürekli biçimde hayat dışına itilip şeytana, hevaya ya da tağutlara tâbi olunuyorsa, bu tutum “Allah’ın zikrinden yüz çevirmek“, “Allah’ı unutmak“, “ahireti ve hesabı ciddiye almamak” demektir. İşte âyette, Müslüman olduklarını ve iman ettiklerini iddia etmelerine rağmen böyle bir tercihte bulunarak Allah’ı unutanlara, Allah’ın da kendilerini unutturacağı bildirildikten sonra, bunların müslim değil “fasık kimseler” olduğu ifade ediliyor.
Hayatın bütününde, Allah’a döndürülüp hesaba çekileceğimiz bilinciyle yaşamak, tüm hayat alanlarında ve sürekli biçimde Allah’ı unutmamak sorumluluğumuz vardır. Bu sebeple, “ansızın gelecek olan ölüm”e hazırlanmak amacıyla, sürekli Allah’a yakın bir hâl üzere olmak ve tüm hayatı Kur’an’a tâbi kılmak gerekmektedir. Bu konuda Zümer Suresi, 55 ve 56. âyetlerde şu uyarıya yer veriliyor: “Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’an’a) tâbi olun.” “Kişinin: Allah’a yakınlık konusunda kusurlu davrandığım için bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim (diyeceği günden sakının)!”
Nebe Suresi, 40. Âyette ise, Rabbimiz ahiretten bir sahneyi aktarmaktadır. Kullarından ahiret ve hesap bilinciyle hareket etmeyen, dünyada kalıcı gibi davranan ve bu yüzden dünya hayatını ahiretin tarlası olarak yeterince değerlendirmeyip önceden ahireti için yüzünü güldürecek salih ameller göndermemiş olanların pişmanlığından bir sahne aktarıyor. Artık o gün (ahiret ve hesap günü) gelmiştir, önceden bugüne hazırlık yapmayanların, daha önce iki elleriyle gönderdikleriyle karşılaştıklarında duyacakları kahredici pişmanlıktan haber veriliyor: “Şüphesiz Biz sizi, yakın bir azap ile uyardık. O gün (ahirette), kişi önceden elleriyle yaptıklarına (önceden iki eliyle ahirete/yarına gönderdiklerine) bakacak ve inkârcı (ahiret ve hesabı dikkate almadan hevasına göre yaşayan) kişi: ‘Keşke toprak olsaydım!’ diyecektir.”
İşte kaçınılmaz olan o güne, kısacık dünya hayatında iken hazırlanmalıyız. Ve ahirette hiçbir faydası olmayan “keşke toprak olsaydım” pişmanlığı ile kahrolmak istemiyorsak, dünya hayatımız boyunca ahirette yüzümüzü güldürecek salih ameller biriktirme yarışı içinde olmalıyız.