İslami dâvet çalışmalarıyla tanınan aralarında Mehmet Pamak’ın da bulunduğu bir grup mü’min, “Koronavirüs” gündemini değerlendirip, bu virüsün verdiği mesajlar üzerinden insanlığa mevcut istiğna, istikbar ve tuğyan halini sorgulama ve halini ıslah etme çağrısı içeren bir metin yayınladı.
İNSANLIĞIN BİR VİRÜSLE İMTİHANI
Bismillâhirrahmânirrahîm
“İnsanların, kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde fesad ortaya çıkmıştır. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.” (30/Rum, 41)
2019 yılının sonlarında Çin’in Vuhan şehrinde ortaya çıkan ve kısa süre içinde tüm dünyaya yayılan bir virüs, mevcut tüm gündemlerin üstünde yer edinerek tam anlamıyla insanlığı teslim almış görünmektedir. “Korona” adı verilen bu virüs, tüm dünyada alışkanlıkları değiştirdi, devletlerin sosyo-ekonomik politikalarında önemli değişimlere yol açtı, İslam’ın ısrarla tavsiye ettiği temizlik, temiz ve sağlıklı beslenme gibi alışkanlıkların tüm dünyada uygulanmasına vesile oldu.
Kendini, sahip olduğu bilgi ve teknolojiyi yücelten insan, bir küçük mikrobun, hem de gözle görülemeyen bir virüsün hakkından gelemiyor. Koronavirüsü bir uyarı olarak görmek ve onunla da imtihan olduğumuzu unutmamak gerekiyor.
Koronavirüsün Allah’ın âyetlerinden bir âyet olduğunda kuşku yoktur. İnsanları ve dahası yeryüzünde müstağnileşerek tâğutlaşan, toplumlar üzerinde rablik ve ilahlık taslayan koca koca devletleri âciz ve çaresiz bırakan bir âyet. Ancak mikroskopla görülebilen bir virüs karşısında bile çaresiz kalabildiğini insanlara gösteren, kendilerinin âciz, muhtaç, savunmasız, ölümlü varlıklar olduklarını kanıtlayan, onlara maddî ve mânevî temizliği hatırlatıp fert ve toplum hayatlarında bu temizlik üzere yaşamayı mecbur eden bir âyet…
Mazlumlar Suriye’de, Irak’ta, Arakan’da, Doğu Türkistan’da, Afganistan’da, Filistin’de bombalar altında hunharca katledilirken, mülteciler Akdeniz ve Ege’de batan, hatta bugün virüsten en çok kayıp veren emperyalist devletler tarafından bizzat batırılan bot veya tekneleriyle birlikte denizde kaybolurken, mazlumların intikamının nasıl olabileceğini düşündüren bir âyet. Batı ve Doğu emperyalizminin temsilcisi toplumların, kendi dışındaki halkların yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürerek elde ettikleri varlıklar üzerinden Karunca bir hayatı sürdüremeyeceklerini ihtar eden bir âyet…
Bir tarafta dünyaya yayılma eğilimi gösteren koronavirüs var, diğer tarafta çoğu insanın gönlünde mânevî virüs var. Biri dünyasını mahvediyor insanın, diğeri ise dünyasını çirkinleştirmekle kalmıyor, âhiretini tümüyle mahvediyor.
Halkın çoğu, bâtıl düzenin yönlendirmesiyle özgürlük adına Allah yokmuş gibi yaşamaya başladı. İnancından koptu, inancına şirk karıştırdı, ibâdetlerini ihmal etti, ahlâkı önemsemedi, insanlar birbirlerini kandırmaya çalıştı, aşırı dünyevîleşti, israf ve lüks tutkunu oldu, fâizsiz, haramsız yapamaz hale geldi. Hâlbuki kardeşleri Suriye, yıllardır yanıyordu. Filistin ağlıyordu. Müslümanların toprakları; ülkedeki insanların zihinleri, gönülleri, mahkemeleri, okulları, hatta mescidleri işgal altındaydı. Bilindiği gibi, halkın bozulmasından iki sınıf insan, esas olarak sorumludur: Ulemâ ve umerâ. Yani, âlimler ve yöneticiler. Yöneticiler Allah’ın indirdiği hükümlerle insanları yönetmek yerine, kendi hevâlarından oluşturdukları kanunlarla ülkelerini yönetiyorlar. Âlimler de mirasına sahip çıkmaları gereken Rasûlullah’ın (salât ve selâm üzerine olsun), putlarla ve putçularla yaptığı mücadeleyi, Kur’an’ı hâkim kılma, yeryüzünü ıslah etme, zulmün her çeşidine dur deme görevlerini yerine getirmiyorlar. Âlimlerimizin çok daha önemli işleri var! Hayata dokunmayan modern kelam tartışmaları gibi…
Koronavirüsü biz çağırdık; o da geldi. Halimizle, yaşayışımızla virüsü biz davet ettik; o da çağrımıza icabet etti. Ona kızmanın bir anlamı yok, kendimize kızmak gerekiyor. İnsan, küçücük virüsten korkacağına, onu da emri altında tutan, istediği zaman istediği yere, istediği ölçüde musibetlerin uğramasına izin veren Allah’ın azabından korkmalıdır.
“Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.”(42/Şûrâ, 30)
Yine Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ve sizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (8/Enfâl, 25)
Koronavirüs; bilimi putlaştıran, teknolojiyi tanrılaştıranların, bombalarına ve füzelerine güvenenlerin, dünyayı sömürenlerin, para babalarının, baronların, Firavun ve yardımcılarının bir mikrop karşısında yıkılacak âciz zavallılar olduğunu gözler önüne sermiştir. Haz ve hız içinde yaşıyorken, şimdi frene basmak zorunda kaldılar, ölümü akıllarına getirmeyenler, şimdi her gün ölümün acısını tadıyorlar. Haddini bilmeli insan; bilmezse küçücük bir böcek bildirir haddini, rüsvay eder. Bir damla sudan yaratılan insan, Rabbine karşı nasıl bu kadar azgınlaşabiliyor? Çağlar öncesinden yankılanan meşhur bir ses geliyor kulağımıza: “Fe eyne tezhebûn / Bu gidiş nereye?” Bu maceranın sonu ne?
Keşke günümüz toplumları, içinde bulundukları, Allah’ı yok sayan veya Allah’a rağmen hayat anlayışlarını ve buna dayalı siyasî, ictimaî, iktisadî zulüm ve isyanlarını hiç değilse koronavirüs musibeti vesilesiyle sorgulayabilse, bir özeleştiri ve tevbe sürecine yönelebilse…
Bizim insanlığa çağrımız, bu virüs musibetine köklü bir muhasebe ve özeleştiri ile yaklaşmak, insanların dünya ve âhiret saadetini harap eden, başta şirk ve tuğyan olmak üzere her türlü pisliklerden imana ve onun gerektirdiği takvaya hicret etmeye gayret etmektir. Nasuh bir tevbeyle İslâmî hayata topluca yönelmek ve yeryüzünde İslâm nizamını egemen kılma gayretine sarılmaktır.
Herkesin herkese korku yaydığı bir ortamda, biz moral verelim. Allah’a imanı, O’na tevekkülü gündeme getirelim. İnsanlara fizikî mesafe koysak bile, gönül yakınlığı oluşturalım. Tedbirsiz davranarak farkında olmadan da olsa bir başkasına virüs bulaştırmış olsak, bunun vicdan azabı ve vebali bizi çok zora sokacaktır. Kişisel hijyenimize dikkat edelim, temiz ve sağlıklı gıdalar ve vitaminlerle bağışıklık sistemimizi güçlü tutalım.
Bunları ihmal etmeyelim; bununla birlikte, günahlardan ve ahlâkî zaaflardan da arınalım, içdünyamızı da zenginleştirelim. Virüsten ziyade, esas Allah’ın azabından korkup tedbir almaya çalışalım. Musibet gibi görünen bu olayları fırsata çevirmeye çalışalım, Allah’a yalvarıp tevbe edelim. Virüsü bir İlâhî uyarı olarak görüp kendimizi sorgulayalım.Eğer gerekli ibretleri çıkarıp halimizi sorgulayarak ıslah sorumluluğumuzu yerine getirirsek; göreceğiz ki, Rabbimiz yardım edecek ve bir musibet olarak başlayan bu süreç, sonunda inşaAllah bir rahmete vesile olarak tamamlanacaktır. Rabbimiz yardımına müstahak olan kullar olmayı ve bunun için sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirmeyi hepimize nasip etsin.
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (7/A’râf, 23)
28. 03. 2020
Ahmed Kalkan, Mehmet Pamak, Şükrü Hüseyinoğlu, Ahmet Turgut Ulucak , Emrullah Ayan